8 Mart 2021 Pazartesi

İncir ağacını neden seviyorum?


Ben incir ağacını, çocukluğumda ilk önce harabeler, yıkıntılar, kalıntılar, kayalıklar, taş duvarlar arasında tanıdım. Bir de eski ahşap evlerin yanı başında yahut bahçelerinde. Anlaşılıyordu ki bu ağaç, aynı zamanda hüdâyinâbit bir ağaçtı. İnsanlar tarafından özel olarak dikilmese bile, bir şekilde kendi kendine yetişebiliyordu.

Kalıntılar, genellikle tarihî yapıların kalıntıları olurdu. Bu sebeple incir ağacı, benim zihnimde beyaz taşlarla, kırmızı tuğlalarla; gözüme bazen huzur dolu, bazen kasvetli gözüken pas rengi ahşap evlerle; sessiz, gölgeli mekânlarla özdeşleşmişti. İncir ağacı, beş kollu büyük yapraklarıyla da diğer ağaçlardan ayrılıyordu. Ağacın dokusu da farklıydı. Pek çok ağacın gövdesinin yarıklarla dolu kabukları olduğu halde, incir ağacının nispeten düz, daha pürüzsüz, açık gri bir dokusu vardı. Yaprak saplarında mıydı, incirin sapında mı, süt görünümlü bir de sıvı ifraz ederdi. Büyük yapraklardan yayılan bir bitki kokusu… İncir ağacı, orijinaldi…