9 Eylül 2015 Çarşamba

1955 Rum düşmanlığından 2015 Kürt düşmanlığına uzanan çizgide İngiltere...


1955’den 2015’e değişen bir şey yok; çünkü aklımızı kullanmıyoruz…

1955’de “6-7 Eylül olayları” ile Rum düşmanlığı oluşturulmasından İngiltere kârlı çıkmıştı. Bugünlerde PKK’ya duyulan öfkeyi Kürt düşmanlığına dönüştürmek isteyen devlet, hangi devlet olabilir?..

“Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacak!..”
“Rumlar gidecek, bu iş bitecek!..”

Sloganlar, “milliyetçi” duyguları okşuyor, galeyana gelmiş öfkeli kalabalıkları daha da tahrik ediyordu... 1955 yılında tertiplenen “6-7 Eylül Olayları”nda, İstanbul’da Rumlara, Ermenilere ve diğer azınlıklara ait 4.214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinegog, 2 manastır, 26 okul ve 5.317 tesis tahrib edildi, yağmalandı...

Yüzyıllar boyunca Türkiye’yi vatan bilmiş Rum vatandaşlarımız, Bütün bu yaşadıklarına rağmen, doğup büyüdükleri toprakları, olaylardan sonraki ilk yıllarda terk etmediler; fakat artık kendilerini bu ülkeye, bu vatana ait hissetmiyorlardı... Düşman ilân edilmiş, kovulmuşlardı...

Türkler, zafer kazanmış gözüküyordu; ama kazanan İngiltere olmuştu... Bir kere daha “milliyetçilik”, gayri millî bir politikanın hayata geçirilmesinde kullanılmış ve kaybeden yine Türkiye olmuştu... Neden mi? 1955’de “aslında ne olduğunu” kısaca özetleyeyim. Aynı tuzağın, aynı yollarla tekrar kurulduğunu -belki- görebiliriz...

Dilek Güven’in doktora tezinde yer verdiği evraka göre, İngiltere’den Yunanistan’daki İngiliz konsolosluğuna bir mektup gönderilir. Mektupta, “Türklerle Yunanların arasını nasıl açarız?” diye sorulur. Mektuba verilen cevapta ise, “Açamayız. Bugün bu, mümkün değil. Çünkü araları çok iyi... Ama biri kalkıp da Atatürk’ün Selânik’teki evini yakarsa, o başka” denir…

Sonra, Atatürk’ün evinin bahçesine, sadece pencerelerinden birisinin camlarının kırılmasına sebep olan bir ses bombası atılır. Ertesi sabah, İstanbul’da yayımlanan Ekspres gazetesi, “Atamızın evi bomba ile hasara uğradı” manşetiyle çıkar. Gazete, elden ele dolaşır. Uzun zaman önce hazırlanmış olan provokasyon planı harekete geçirilir ve yukarıda özetlediğim yakıp yıkma olayları başlar…

2 gün süren olaylar sonucunda, Rumlar ve diğer azınlıklar, çok büyük ölçüde zarar görmüşlerdi; ama olayların asıl büyük siyasî zararı, Demokrat Parti iktidarına ve Başbakan Adnan Menderes’e olmuştu. Zira 6-7 Eylül olayları, kendisini idama götüren süreçte önüne konan gerekçeler arasında yer alacaktı… Oysa, 6-7 Eylül eylemcileri, Demokrat Parti Hükümeti’nden sadece protesto mitingi için izin almışlardı… Menderes, tuzağa düşürülmüştü…

Peki, bütün bu olaylardan kim kârlı çıkmıştı?

Kendisi de bir Rum olan ve “6-7 Eylül Olayları”na şahidlik etmiş olan gazeteci Mihail Vasiliadis’e göre, Kıbrıslı Rumların Kıbrıs’ta kurdukları silahlı örgüt olan “EOKA başarıya ulamış olsaydı, İngilizler Kıbrıs’ı terk etmek zorunda kalacaklardı. Bu da, Ortadoğu’daki güçlerinin yok olmasına sebep olurdu.”

(Anlaşıldığı kadarıyla Vasiliadis, 6-7 Eylül olayları sayesinde Türkiye’nin EOKA ile de karşı karşıya getirildiğini ifade etmek istiyor. Bugün İngiltere hâlâ Kıbrıs’ta “garantör ülke” konumunda…)

Şimdi bu sebeple soruyorum:

Türklerle Kürtleri birbirine düşman hâle getirmekten çok büyük siyasî, ekonomik ve askerî menfaatler temin edecek olan ülke, hangi ülke olabilir?

“6-7 Eylül olaylarının yıldönümünde, AK Partili gençleri Hürriyet gazetesinin önüne gönderip cam çerçeve indirmeye sevk eden mekanizmanın perde arkasında kimler olabilir?

Bugünlerde de “Milliyetçi” eğilimleri, gayri millî bir istikamette kullanmak ve bundan kendisi kârlı çıkmak isteyen devlet, hangi devlet olabilir?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder