Fanatik AK Partililer ile dindarların “yobaz” takımı
arasında, zannederim “İslâmcı” geçinen provokatör bir gazetenin öncülük
etmesiyle, adeta yeni bir gelenek hâlini almaya başlayan pis bir temayül ortaya
çıktı. Bu pis temayül, “karşı cenahtan” görülen birisi öldüğünde, aynı gün,
daha cenazesi toprağa verilmeden, arkasından ağır hakaretler, küfürler
savurmak...
Akıl alır gibi değil!.. Bizler, ne zaman ve nasıl bu kadar
vicdansız, bu kadar ahlâksız insanlar oluverdik?!. Savaşmanın da bir ahlâkı
vardır. Askerî bir savaşta bile, kurşun sıktığımız düşman bize esir düşse,
artık ekmeğimizi, suyumuzu bile paylaşırız onunla... Çünkü o, artık bizimle
savaşacak durumda değildir ve artık bizim insanlığımızın, merhametimizin, savaş
hukukumuzun gölgesindedir... Cephede kurşun sıktığımız bir düşman askeri bile,
bize esir düştüğünde, artık biz onun sığınağı, korunağı oluruz. Çünkü o da
savaşmak gibi yürek isteyen bir işi üstlenmiş olmakla, saygıdeğer bir konumdadır...
Savaştığı kişiler bizler bile olsak... Bizler, savaşta bile nezaketi,
merhameti, insanlığı unutmayan, “şimdi sırası değil” diyerek bu değerleri bir
kenara atmayan bir ecdadın torunlarıyken, nasıl oldu da bu kadar
ahlâksızlaştık?!.
Sanat camiasından “bize muhalif” birisi ölmeye görsün!
Hakaretler, küfürler, aşağılamalar... Hayatı boyunca bizimle savaşmış olsa ne
çıkar? Kendi inancı ya da ideolojisi için savaşmışsa, saygıdeğer bir iş
yapmıştır... Herkes bizim gibi düşünmek, bizim gibi yaşamak mecburiyetinde mi?
Herkes bizim oy verdiğimiz partiye oy vermek, bizim sevdiğimiz lidere tâbi
olmak mecburiyetinde mi? Şu topraklarda yaşayan milyonlarca insanın hepsi AK
Partili olmak mecburiyetinde mi? Şunu da unutmamak gerekir ki, klasik
tanımlamasıyla “sol”, esasen Avrupa nüfûzu altındadır ve Amerikan karşıtıdır.
Solcuların çok büyük bir kısmındaki Erdoğan nefreti de, onun ABD ile işbirliği
yaptığına dair keskin kanaatlerinden kaynaklanmaktadır... Bu kanaate
katılmayabiliriz; ama bu tepki, bu yönüyle en azından “anlaşılabilir” bir
tepkidir... Erdoğan karşıtı olan herkesi peşinen “vatan haini” ya da “düşman”
muamelesine tâbi tutmak, siyaseten de tutarlı değildir...
Sanki bizler sütten çıkmış ak kaşıklarız... Sanki bizler
dört dörtlük Müslümanlarız... Sanki hepimizin cennetlik olduğumuza dair
elimizde garanti belgesi var... Sanki hepimiz ahlâk ve insanlık âbidesiyiz de,
sol cenahtan biri öldüğünde, daha cenazesi toprağa verilmeden, ardından
hakaretler, küfürler savurmaya başlıyoruz... Ölen insanların ailesi var; acısı
yüreklerinde daha sımsıcak yanan eşleri, çocukları, yakınları var... Bu nasıl
bir terbiye, bu nasıl bir ahlâk, bu nasıl bir Müslümanlık, bu nasıl bir
insanlık ki, daha yakınlarının yürek yangını soğumadan, ölene hakaretler,
küfürler savurabiliyorlar?!. Sonra da diyorlar ki, “Yaa bu sanat camiası neden
bize düşman?!” Siz olsanız ne yapardınız?.. “Ölümüzün, cenazemizin ardından ne
güzel küfürler, hakaretler ettin; gel seni alnından öpeyim” mi derdiniz?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder