1 Kasım 2015 Milletvekili Genel Seçimi’nde AK Parti’nin açık bir farkla tek başına iktidarı yeniden elde etmesinin ardından, 1 Kasım’a kadar şiddetli bir “siyasî savaş” tavrı göstermiş olan kimi çevreler, zarûrî olarak belirgin bir tavır değişikliği gösterdiler. Bu çevreler, şimdi ‘Savaş baltalarımızı toprağa gömdük. Barışıp kucaklaşalım. Bize karşı sert ve baskıcı olmayı sürdürmenizin bir anlamı yok’ mealindeki sözlerle, hükümete, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunuyorlar...
Kimileri de, “Başbakan Davutoğlu, ‘kucaklaşalım’ mesajı
verdi; ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan henüz böyle bir mesaj duymadık” diyerek,
çağrılarının asıl muhatabının Erdoğan olduğunu vurguluyorlar. (Buna en son,
Nokta dergisine röportaj veren Prof. İlber Ortaylı da eklenmiş)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu çağrıya cevap vermişti aslında.
Bir programda yaptığı konuşmada, Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında
yayınladığı çağrı mektubuna cevaben; “Kucaklaşalım tamam, eyvallah da, siz bizi
hiçbir zaman kucaklamadınız ki!..” demişti. Haksız mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan,
sadece 17-25 Aralık sürecinde mi siyasî kuşatma altına alınmak istendi? Hayır.
O, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden bu yana kuşatma altında
tutuldu. AK Parti’nin 2002’de ilk kez iktidar olduğunda bile Erdoğan, siyasî
yasaklıydı. Bu sebeple milletvekili seçilememiş, partinin genel başkanlığını da
önce Abdullah Gül üstlenmişti... Erdoğan’ın etrafındaki “siyasî kuşatma” hiçbir
zaman kaldırılmadı. 2002’den, Cumhurbaşkanı seçildiği 2014’e kadar geçen 12
yıl, hiç de öyle ‘el bebek gül bebek’ muamelesi gördüğü yıllar olmadı. Erdoğan,
dur durak bilmeyen, kesintisiz bir mücadelenin içinde oldu. Unutmamak gerekir
ki Erdoğan, bugün durduğu muhkem konumunu, kararlı, azimli ve ‘savaşçı’ tavrı
sayesinde elde edebildi. O, bu tavrı geliştirmeye mecbur bırakıldı. Siyaseten ‘savaşmak’
dışında ona tanınan tek tercih hakkı, büyük devletlerin siyasî taleplerine
boyun eğmesiydi. Ya teslim olacak, ya da savaşacaktı. O, savaşmayı tercih etti
ve kazandı... Neredeyse her günü çetin mücadelelerle geçen bu 12 yıl, şüphesiz
ki Erdoğan’a çok şey öğretti. Karşısındaki cephenin bütün ilkesizliklerini
gördü. Ne kadar değişken, ne kadar güvenilmez olduklarını... En küçük bir
tavizin kendisine karşı nasıl katlanarak büyüyen bir taaruza dönüştüğünü
gördü... Medyanın, yurt dışındaki operasyon merkezleriyle olan irtibatını
gördü... Devlet bürokrasisi içerisindeki bir kesimin ve birtakım ‘sivil toplum
kuruluşları’nın, nasıl düğmeye basılarak kendisine karşı harekete geçirilebildiğini
gördü... Karikatürlerden sosyal medyaya kadar bütün mecraların, ortak bir
strateji etrafında kendisine karşı bir savaş silahına dönüştürüldüğünü gördü...
Gördükleri, sadece bizim de gördüklerimizden ibaret değildi elbette. Bizim
görmediğimiz, bilmediğimiz bilgilere de, istihbarat kurumları vasıtasıyla sahip
oluyor ve kim bilir neler görüyordu... Cumhurbaşkanlığına kadarki 12 yıl, böyle
geçti. Cumhurbaşkanlığından sonraki 1 yıl ise, kuşatmanın ve saldırının zirveye
çıktığı bir süreç olarak geçti...
Bütün bunların üzerine şimdi ona, “Bak sana kollarımızı
açıyoruz; haydi artık bizimle kucaklaş” diye sesleniyorlar... Erdoğan
temkinli... Haksız mı? Onun 12 yılda bu vatan, bu millet adına yaşadıklarını
sizler yaşamış olsaydınız, temkini elden bırakabilir miydiniz? Hemen koşup
sarılabilir miydiniz?
Uzatmayalım;
Erdoğan, muhtarlara hitaben yaptığı bir konuşmasında, “kucaklaşmak”tan
bahis açılınca, Suriye meselesine işaretle “Bizim ülkemizin sınırları başkadır.
Hele hele gönül sınırlarımız, bambaşkadır” dedikten sonra, merhum Abdurrahim
Karakoç’un şu mısralarını okumuştu:
Ellerin yurdunda çiçek açarken,
Bizim İle kar geliyor gardaşım.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.
Gazel olmuş sıra sıra söğütler.
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.
Üç aylık bebekler tutuldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaradan böylesin vermesin başa;
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım...
Hâsılı, kucaklaşmayı herkes istiyor, evet; ama belli ki
Erdoğan, bir eliyle sırtını sıvazlarken, öbür eliyle arkasında hançer
tutanlardan emin olamıyor... Emin olduğunda, onun da kucaklaşacağından
eminim... Bu hususda bizlere düşen sorumluluklardan birisi, kraldan fazla
kralcı bir tavır içerisinde, gerilimi sebepsiz yere tırmandırmak isteyenleri
uyarmak olmalıdır. AK Parti hata ettiğinde ise elbette dile getireceğiz...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanındayız, yanında kalacağız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder