8 Kasım 2015 Pazar

Erdoğan ve kucaklaşmak


1 Kasım 2015 Milletvekili Genel Seçimi’nde AK Parti’nin açık bir farkla tek başına iktidarı yeniden elde etmesinin ardından, 1 Kasım’a kadar şiddetli bir “siyasî savaş” tavrı göstermiş olan kimi çevreler, zarûrî olarak belirgin bir tavır değişikliği gösterdiler. Bu çevreler, şimdi ‘Savaş baltalarımızı toprağa gömdük. Barışıp kucaklaşalım. Bize karşı sert ve baskıcı olmayı sürdürmenizin bir anlamı yok’ mealindeki sözlerle, hükümete, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunuyorlar...

Kimileri de, “Başbakan Davutoğlu, ‘kucaklaşalım’ mesajı verdi; ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan henüz böyle bir mesaj duymadık” diyerek, çağrılarının asıl muhatabının Erdoğan olduğunu vurguluyorlar. (Buna en son, Nokta dergisine röportaj veren Prof. İlber Ortaylı da eklenmiş)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu çağrıya cevap vermişti aslında. Bir programda yaptığı konuşmada, Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında yayınladığı çağrı mektubuna cevaben; “Kucaklaşalım tamam, eyvallah da, siz bizi hiçbir zaman kucaklamadınız ki!..” demişti. Haksız mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece 17-25 Aralık sürecinde mi siyasî kuşatma altına alınmak istendi? Hayır. O, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden bu yana kuşatma altında tutuldu. AK Parti’nin 2002’de ilk kez iktidar olduğunda bile Erdoğan, siyasî yasaklıydı. Bu sebeple milletvekili seçilememiş, partinin genel başkanlığını da önce Abdullah Gül üstlenmişti... Erdoğan’ın etrafındaki “siyasî kuşatma” hiçbir zaman kaldırılmadı. 2002’den, Cumhurbaşkanı seçildiği 2014’e kadar geçen 12 yıl, hiç de öyle ‘el bebek gül bebek’ muamelesi gördüğü yıllar olmadı. Erdoğan, dur durak bilmeyen, kesintisiz bir mücadelenin içinde oldu. Unutmamak gerekir ki Erdoğan, bugün durduğu muhkem konumunu, kararlı, azimli ve ‘savaşçı’ tavrı sayesinde elde edebildi. O, bu tavrı geliştirmeye mecbur bırakıldı. Siyaseten ‘savaşmak’ dışında ona tanınan tek tercih hakkı, büyük devletlerin siyasî taleplerine boyun eğmesiydi. Ya teslim olacak, ya da savaşacaktı. O, savaşmayı tercih etti ve kazandı... Neredeyse her günü çetin mücadelelerle geçen bu 12 yıl, şüphesiz ki Erdoğan’a çok şey öğretti. Karşısındaki cephenin bütün ilkesizliklerini gördü. Ne kadar değişken, ne kadar güvenilmez olduklarını... En küçük bir tavizin kendisine karşı nasıl katlanarak büyüyen bir taaruza dönüştüğünü gördü... Medyanın, yurt dışındaki operasyon merkezleriyle olan irtibatını gördü... Devlet bürokrasisi içerisindeki bir kesimin ve birtakım ‘sivil toplum kuruluşları’nın, nasıl düğmeye basılarak kendisine karşı harekete geçirilebildiğini gördü... Karikatürlerden sosyal medyaya kadar bütün mecraların, ortak bir strateji etrafında kendisine karşı bir savaş silahına dönüştürüldüğünü gördü... Gördükleri, sadece bizim de gördüklerimizden ibaret değildi elbette. Bizim görmediğimiz, bilmediğimiz bilgilere de, istihbarat kurumları vasıtasıyla sahip oluyor ve kim bilir neler görüyordu... Cumhurbaşkanlığına kadarki 12 yıl, böyle geçti. Cumhurbaşkanlığından sonraki 1 yıl ise, kuşatmanın ve saldırının zirveye çıktığı bir süreç olarak geçti...

Bütün bunların üzerine şimdi ona, “Bak sana kollarımızı açıyoruz; haydi artık bizimle kucaklaş” diye sesleniyorlar... Erdoğan temkinli... Haksız mı? Onun 12 yılda bu vatan, bu millet adına yaşadıklarını sizler yaşamış olsaydınız, temkini elden bırakabilir miydiniz? Hemen koşup sarılabilir miydiniz?

Uzatmayalım;

Erdoğan, muhtarlara hitaben yaptığı bir konuşmasında, “kucaklaşmak”tan bahis açılınca, Suriye meselesine işaretle “Bizim ülkemizin sınırları başkadır. Hele hele gönül sınırlarımız, bambaşkadır” dedikten sonra, merhum Abdurrahim Karakoç’un şu mısralarını okumuştu:

Ellerin yurdunda çiçek açarken,
Bizim İle kar geliyor gardaşım.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.

Gazel olmuş sıra sıra söğütler.
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.

Üç aylık bebekler tutuldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaradan böylesin vermesin başa;
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım...

Hâsılı, kucaklaşmayı herkes istiyor, evet; ama belli ki Erdoğan, bir eliyle sırtını sıvazlarken, öbür eliyle arkasında hançer tutanlardan emin olamıyor... Emin olduğunda, onun da kucaklaşacağından eminim... Bu hususda bizlere düşen sorumluluklardan birisi, kraldan fazla kralcı bir tavır içerisinde, gerilimi sebepsiz yere tırmandırmak isteyenleri uyarmak olmalıdır. AK Parti hata ettiğinde ise elbette dile getireceğiz...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanındayız, yanında kalacağız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder