21 Kasım 2015 Cumartesi

Salon kültürü

Mutlaka farkındasınızdır; muhafazakâr camia, kültürel varlığını neredeyse tamamen “salon toplantıları”na sıkıştırmaya başladı. Salonda başlayıp salonda biten bir kültür... Hayatın gündelik akışı içerisinde hissedilmeyen, fark edilmeyen; mimarîde, musikide, edebiyatta kendini göstermeyen, her yerde hızla silinen, bulanıklaşan; ama “salon toplantıları”nda alevlenen, program bitince sönüveren, sessizliğe bürünen bir kültür... Kültür, salonlarda; peki medeniyet nerede? Bir medeniyeti inşa etmeyen, hatta inşasından vazgeçtik, mirası ortada duran bir medeniyeti ihya etmeye bile yeltenmeyen bir “kültür faaliyetleri” illüzyonu...

Muhafazakâr medyamızın kültür-sanat muhabirleri ve editörleri de çok sevdiler bu “salon faaliyetleri”ni. Kokteyller, sergi açılışları, toplantılar, konserler, galalar, prömiyerler, konferanslar... “Ne güzel; artık devran döndü, en güzel salonlarda artık biz varız” diye düşünüyor olmalılar ki, şen şakrak dolaşıyorlar... Çünkü Avrupalı gibi düşünüyorlar. Dikkat ediniz, salonlarda harlanan bir kültür, her geçen gün biraz daha sosyal hayattan siliniyor... Caddelerden, sokaklardan, evlerden çekilen bir kültür, ancak salonlarda var olabiliyor. Buna kültür denir mi? Böyle bir kültürle medeniyet tesis edilebilir mi? Kültür mahfilleri bu hususlara dikkat çekmeyeceklerse kimler çekecek?

“Kültürel iktidar” mı demiştiniz? Efendim?

Bu bir “köşe yazısı” ya da “makale” değil. Dolayısıyla bu birkaç satırın içinde meselenin farklı cepheleri yok. Ben sadece işaret ediyorum. Konu müzakere edilmeye başlanırsa, elbette söyleyeceklerimiz de genişler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder