23 Şubat 2016 Salı

DIY akımı...

Tüketim kültürüne reddiye mi?
Son zamanlarda (ne kadarlık bir süreci içine alıyor, bilmiyorum) Dünya’da bir DIY akımı (kendin yap akımı) yaygınlaşmış. Kazak mı lâzım? Kendin ör... Peynir mi lâzım? Kendin yap... Elbise mi lâzım? Kendin dik... vs... Bu akımı takip etmek lâzım...

“Ah Öropa, ah Öropa!..”

Ertuğrul Özkök
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, “Birinci Dünya Savaşı, Enver Paşa’nın Türk Kızıl Elması hayalini söndürdü. Suriye savaşı da AKP’nin ümmet Kızıl Elması hayalini bitirdi. Misak-ı Millî’ye ve Avrupa Birliği’ne dönme zamanıdır” diye yazmış... Dur bakalım Ertuğrul Bey, bu işler öyle 3-5 yılda sonuçlanmaz...

Milat gazetesi, bu haberleri ortaokul öğrencilerine mi yazdırıyor?

Kupürü tıklayarak büyütebilirsiniz
Milat gazetesi, web sitesinde “AFRİKA ÜLKESİ’DE SURİYE’YE GİRİYOR” başlığıyla yayınladığı haberde, “Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Gandur, Suudi Arabistan’ın ya da ülkesinin Suriye’ye kara güçlerini göndermesinin gündemlerinde olmadığını belirtti.” diyor. Peki, Sudan “kara harekâtı gündemimizde yok” demişse, nasıl olmuş da haberin başlığı “Afrika ülkesi’de Suriye’ye giriyor” şeklinde yazılmış? (Üstelik “Afrika ülkesi’de” ifadesinde -de ayrı yazılır, öyle kesme işaretiyle ayrılarak yazılmaz) Medya bu halde işte...

Nevzat Hoca fena halde yanılıyor...

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Cemaat’in yayın organlarından “Özgür Düşünce” gazetesine verdiği mülâkatta, 17 Aralık sürecinde dönemin Başbakanı Erdoğan’ın tavrının nasıl olması gerektiğine dair düşüncesini şöyle ifade ediyor: “Tayyip Bey istifasını verecekti, kabine düşecekti, kabineyi kurmak için yine Tayyip Bey’e görev verilecekti. Ondan sonra hem yargı rahatlayacaktı, hem kendisi rahatlayacaktı. Hiçbir dedikoduya karışmamış, üzerinde hiçbir şaibe olmayan yeni bir kabine kurulacaktı. Başbakanın bu jesti de dünyaca takdir edilecekti.”

Nevzat Hoca, hiç şüphe yok ki, çok değerli bir zat. Türk kültürüne samimiyetle ettiği hizmetleri inkâr etmek mümkün değil. Ama demek ki, birtakım stratejileri fark etmek, özel bir kabiliyet istiyor. Sunduğu çözüm, kâğıt üzerinde ne kadar da makul gözüküyor; ama acaba o dönemde Başbakan Erdoğan istifa etmiş olsaydı, Türkiye bu gün ne halde olurdu?.. Hocanın şahsiyetine, kültürel donanımına ve tecrübelerine elbette saygı duyuyoruz; ama bu konuda fena halde yanılıyor!..

Aaa! Fethullah Gülen “Seyyid Kutub” dedi!..

Seyyid Kutub - Fethullah Gülen
Yusuf Kaplan gibi daha önce kısmen de olsa AK Parti’ye destek verirken daha sonra partiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a isyan bayrağı açan ve “istikametimizi AB’ye çevirmeliyiz” diyen birtakım “İslâmcı”ları gören Fethullah Gülen, bu cenahta bir muhalefet dalgası oluşturmak için, onların terminolojisini kullanmaya, onların sempati duydukları isimleri telâffuz etmeye başladı. Yıllardır Seyyid Kutub’un adını bile anmayan Gülen, son sohbetinde İhvân-ı Müslimîn’den Seyyid Kutub’un mücadelesini örnek olarak gösteriyor... 

Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici de, twitter sayfasında Şehbenderzade Ahmed Hilmi’nin fikir hürriyetine dair sözünü paylaşıyor... (Şehbenderzade Ahmed Hilmi, önceleri Jön Türkler ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni desteklemiş olsa da, daha sonra hatalarını görmüş ve ağır bir dille eleştirmiş bir İslâmcıydı.) Cemaat, hafif sol jargon sosuna batırılmış söylemlerle, İslâmcı isim ve terminoloji ile birtakım İslâmcı sazanları da muhalif kanada devşirmeye çalışıyor... Cemaat’te oyun bitmez... İbretle takib ediyorum... Hem Cemaat’in uygulamaya koyduğu stratejileri, hem de İslâmcı sazanları...

19 Şubat 2016 Cuma

ABD’de bir “iç operasyon” muhtemeldir...

Fırtına öncesi sessizlik
ABD’deki güç odakları arasındaki çatışmanın bariz bir şekilde patlak vermesi kaçınılmaz hâle geliyor. Hâl-i hazırda küreselleşmeci cephe, ABD yönetimini ele geçirmiş durumda. Küreselleşme karşıtı cephenin bunu sessizce kabulleneceğini zannetmiyorum. Yakında ABD içinde bir derin devlet operasyonu yapılırsa, bu benim için sürpriz olmayacak...

Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhan Mumcu:
Cumhuriyet artık okunmaya değmez!..

(Ceyhan Mumcu’nun A Haber’e ve Kanal A’ya verdiği röportajın kayda değer kısımlarını yazıya geçirdim)

Ceyhan Mumcu
Uğur Mumcunun ağabeyi Ceyhan Mumcu: “Cumhuriyet gazetesi geçmişte de istikamet değiştirmişti; ama Uğur Mumcu istifa ederek tavır koymuş, okuyucunun da desteğiyle gazete, Hasan Cemallerden geri alınmıştı. Şimdi Mustafa Balbay direnmedi. Orhan Bursalı, şükran ketenci de direnmiyorlar. Nazlı Ilıcak’ın “okuyun” dediği bir Cumhuriyet gazetesi, artık okunmaya değmez.”

Makbul ritüeller...

Olay yerine karanfil bırakmak yaygın bir ritüel hâline geliyor
Batı’nın matem ritüelleri, bizim dinî ve kültürel ritüellerimizin yerini alıyor... Hem Sultanahmet'teki hem de Ankara'daki terör saldırısından sonra, Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız, patlamanın meydana geldiği alana karanfil bırakıyorlar... Kültürel değişimin yansımaları... Dünyaya mesajımızı, ancak onlar için makbul sembollerle verebiliyoruz...

Ah Öropa, ah Öropa!..

Yusuf Kaplan
“İslâmcı akademisyenimiz” Yusuf Kaplan, hükümete, Erdoğan’a vermiş veriştirmiş ve ilâve etmiş: “Türkiye, istikametini tekrar Avrupa Birliği’ne çevirmeli”... Tanzimat sonrası romanlardaki gibi: “Ah Öropa, ah Öropa!..” Rüzgârda savrulan sonbahar yaprakları gibiler...

Hay aksi! Acaba kim?

Kim ola ki?..
ABD, “Ankara saldırısının faillerini belirleyemedik” demiş. Tabii belirleyemez; failin bizzat kendisi olduğunu en iyi kendisi biliyor çünkü...

18 Şubat 2016 Perşembe

Ukrayna üzerinden Türkiye’ye satranç hamlesi...

Ukrayna ve Türkiye
Rusya’ya karşı Ukrayna-Türkiye işbirliğini engellemek için, koalisyon partilerinin hükümetten çekilmesini sağlayarak Ukrayna hükümetini düşürdüler... Türkiye’yi uluslararası alanda tamamen yalnızlaştırmaya çalışıyorlar...

Bu utanç, Bahçeli'nin alnından hiç silinmeyecek!..

Devlet Bahçeli
Bir devlet adamı, bir terör saldırısı karşısında “ekin gibi biçiliyor, hızarda doğranıyoruz” der mi?..

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, twitter sayfasında yayınladığı mesajında, “Ekin gibi biçiliyor, hızarda doğranıyoruz. (...) Devlet şaşkın, hükümet şaibeli, gelecek ise oldukça sislidir” diye yazmış. Devletin, milletin, askerin, polisin en fazla morale ihtiyacı olduğu günlerde, emniyet kuvvetlerimizin moralinin en yüksek seviyede tutulması gereken bir dönemde, hiçbir siyasî parti liderinin telaffuz etmemesi gereken cümleler sarf etmiş!.. “Devlet şaşkın” diyen Sayın Bahçeli, adından utanmalı! Şaşkın olan kendisidir! Korkakça bir tepki vermiş, korkakça!.. Devlet adamlığından ne kadar uzak olduğunu apaçık bir şekilde ortaya koymuş... İçler acısı bir durum. Bu utanç, onun alnından hiç silinmeyecek!.. Bahçeli bitmiştir artık, yok hükmündedir!..

Bütün maskeler düştü

Hep beraber direneceğiz
İçeride ve dışarıda bütün maskeler düştü. Dost-düşman netleşti, herkes safını seçti. Hainler çırılçıplak ortada! Askerî savaşı, psikolojik savaşla birlikte sürdürüyorlar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askerî operasyonlarının ve hükümetin arkasındaki desteği kırmak için, halkı devlete karşı kışkırtmaya çalışıyorlar. Muhalefet, alçaldıkça alçalıyor!... Direncimizi kaybetmemeli, asla karamsarlığa kapılmamalıyız... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakan Davutoğlu’nun, devletimizin yanındayız, yanında kalacağız!.. Allah, devlete, millete zeval vermesin...

17 Şubat 2016 Çarşamba

Ankara’daki patlamanın mesajı…

Ankara’daki patlamanın mesajı, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne... Patlama noktası hem Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na hem de TBMM’ye yakın bir nokta... Mesaj, İncirlik üssünün Suudî Arabistan uçaklarına açılmasını da işaret ediyor... “Suriye’den; Azez’den, Halep’ten elinizi çekin” diyorlar... Devletin cevabını şimdiden söyleyeyim: “Çekmeyeceğiz!..”

Yaşamak

Bakın, hemen oracıkta
Hayatı nasıl bir çevre içerisinde ve hangi şartlarda yaşıyor olursak olalım, her zaman değilse bile hiç olmazsa zaman zaman ona bir edebiyatçı; meselâ bir romancı, hikâyeci, şair gibi, yahut da bir sinema yönetmeni veya fotoğrafçı gibi bakmak lâzım... Yani hayatın akışının adeta dışına çıkıp, olaylara, insanlara ve eşyaya (şey’lere) dışarıdan bir göz olarak bakmak... Yani bir romanı, hikâyeyi, şiiri okuyor ya da yazıyor gibi; bir film çekiyor ya da bir filmi seyrediyor gibi, yahut da en azından bir fotoğraf çekiyor gibi... Güzeli-çirkini fark ederek, iyiyi-kötüyü ayırd ederek, her şeyi çözümleyerek; ama mutlaka ve mutlaka, her şeye rağmen, hayattan tad almayı, keyif almayı bilerek... Hayatın içerisinde şuursuzca sürüklenip giderek, zamanın akışı içerisinde kaybolarak değil... Ne olursa olsun, her şeye ama her şeye rağmen, etrafımızda mutlaka güzel bir şeyler vardır... Fark etmeli ve yaşamalı... Kötülülüklerden uzak durup, mümkün olduğunca iyi bir insan olmaya gayret ederek...

(Sürur Öztürk)

16 Şubat 2016 Salı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değişmeyen hatası...

1 Mart Tezkeresi konusunda ben, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi düşünmüyorum. O dönemde ben bir radyonun haber sorumlusuydum ve gelişmeleri dakika dakika takip ediyorduk. 1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi, bu Türkiye için tam bir felâket olacaktı... Hatta Türkiye’nin işgaline bile dönüşebilirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönemde tezkereyi desteklemişti. Onca yıl sonra birkaç gün önce tekrar tezkereyi savunması son derece ciddi bir hata oldu... Bu hatasını düzeltmeli... Bu konuda Baykal’ın görüşleri, o dönemde de bu dönemde de daha gerçekçi ve daha millî...

14 Şubat 2016 Pazar

Kültürel değişimin iktisadî sonuçlarına dair...

İsmail Cem
“Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi” kitabında okurken hayli dikkatimi çekmişti. Özetleyerek nakledeyim:

Prof. Mead’in kendi gözlemlerine göre, Orta Afrika’da bir kabileye yabancı tekstil ürünleri gösterilir. Kabilenin kadınları, bu kumaşlardan almak için kocalarına baskı yapmaya başlarlar. Adamlar, kumaşları satın alabilmek için, kabileyi terk edip, daha uzaklarda maden işletmelerinde işçi ya da çiftliklerde ırgat olarak çalışmaya başlarlar. Üretim yaptıkları tarlaları, kabilenin kadınlarına ve yaşlılarına emanet etmişlerdir. Onlar da tecrübesiz oldukları için, kısa süre sonra üretim düşmeye başlar. Kabile, yoksulluk ve açlık gibi yeni ve hayatî meselelerle karşılaşır. Çalışmak için gitmiş olanların aldıkları para ise, gittikleri yerlerdeki masraflarına gitmektedir... Aynı şekilde başka bir kabilede de, tecrübeli genç adamlar başka yerlere çalışmaya gittiklerinde, ağaçlara tırmanamadıkları için meyveleri toplayamayan kabiledeki yaşlılar, ağaçları keserler. Bunun sonucu olarak da, ağaçsız kalan toprak gevşer, erozyon meydana gelir, toprakları sel götürür...

(İsmail Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Can Yayınları, 17. Baskı, İstanbul, 2007)

11 Şubat 2016 Perşembe

Şucu, bucu, ocu, öcü...

Kimsin?
Siyaset / Politika, insanları bilgisine, görgüsüne, donanımlarına, meziyetlerine, ufkuna göre değil, nerede durduğuna göre tanımlıyor ve durduğu yere göre hak ettiği düşünülen bir muameleye tâbi tutuyor. Vahşice, hunharca, merhametsizce... “Şucu” musun? O halde “bucu”lar için “kötü” bir adamsın... “Şucu”, “bucu” da değil “ocu” musun? O halde diğerleri için kaçınılmaz olarak bir “öcü”sün... Bütün meziyetlerin ve kabiliyetlerin çöpe atıldı...

Diyebilirsiniz ki, “Ama sen de siyasetçileri uluslararası ittifaklarına göre tasnif ediyorsun”. Evet; ama bu, benim icad ettiğim ve uygulamaya koyduğum bir tasnif değil ve ne yazık ki bütün siyasî hareketler, önünde sonunda bu tasnifi doğrular biçimde gelişiyor... Ancak, insanların vasıflarının, şablonlara kurban edilmesinden hiç de hoşnut değilim. Keşke böyle olmasaydı; ama böyle olmaya devam edecek... Hiç olmazsa birbirimize karşı daha saygılı olalım. Muhataplarımızın meziyet ve kabiliyetlerine değer vermeyi de bilelim... Aynı masanın etrafına oturup, beraberce çay içebilmeliyiz…

(Sürur Öztürk)

10 Şubat 2016 Çarşamba

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı

Hiç haberimiz olmadı!
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı, TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilmiş. Tasarıya göre, kaydı tutulmayacak maddeler arasında vatandaşların dini de yer alıyor. Bu konu, kamuoyunda hiç tartışılmadı. Tartışılmalıydı. Osmanlı, herkesin dininin bilinmesine ve hatta bunun sosyal hayatın her alanında bilinir olmasına özen gösterirdi. Gayrimüslimler, hamamda bile takunyalarına bağladıkları bağcıkların renkleriyle Müslüman olmadıklarını görünür hâle getirirlermiş…