ABD medyasının hipnoz seanslarına maruz kalmamak için,
televizyon izlemiyorum. Bir televizyon programında yap-boz’un (puzzle’ın) bir
parçası sayılabilecek kayda değer bir söz söylenmişse, daha sonra o programın
videosunu bulup izliyorum. Biliyorum ki, ben kendimi kontrol etmezsem, medya
beni kontrol eder. Oysa özellikle böyle zamanlarda, bağımsız, soğukkanlı ve
mantıklı düşünmek gerekir...
Güya “FETÖ ile mücadele” için yola çıkan medya cengâverleri,
birbirleriyle mücadele eder hâle gelmişler... Birbirlerini “gizli FETÖcü /
kripto” olmakla itham edip duran gazeteciler mi bizi bilgilendirecekler? Çoktan
yabancı servislerin ağına düşmüşler zaten... Bunu, olayları değerlendirme
yöntemlerindeki yanlışlıklardan, haberlerindeki ve yorumlarındaki
tutarsızlıklardan anlıyoruz... Ayrıca, haftalardır devam eden ve FETÖ’nün
devletin bütün birimlerine sızdığına, sivil toplum alanlarını da istilâ
ettiğine, ancak devletin bunu fark edememiş olduğuna dair yayınlar, halkın
devlete olan güvenini her geçen gün biraz daha zayıflatıyor, korkularını,
kaygılarını çoğaltıyor... FETÖ’nün ne büyük bir tehlike olduğu elbette
anlatılmalı; ama acaba yapılmakta olan, gerçekten bu mudur?.. Mesele haddinden
fazla sulandırılmış, magazinleştirilmiş ve başka mecralara sürüklenmiş
vaziyette... Toplumda herkes, birbirine şüpheyle bakar hâle geldi...
Konu-komşu, eş-dost, hısım-akraba... Bu mücadeleyi, toplum düzenini allak
bullak etmeden yürütmek gerekir...
Diğer taraftan, FETÖ’nün kapsama alanı dışında kalan cemaatler
ve dinî gruplar da birbirlerine düşmüş vaziyette... Kendilerini “laik /
Atatürkçü / Kemalist / modern” gibi sıfatlarla tanımlayan insanların bir kısmı,
darbe teşebbüsünün bir kurgu olduğunu, ardından gelen Olağanüstü Hal
uygulamasının hukuk tanımaz uygulamaları ile kendilerinin de etkisiz hâle
getirilmek istendiğini düşünüyor. Aynı kesimin, darbe teşebbüsünün gerçek
olduğuna inanan kısmı da, “dindar AKP’liler”in destansı bir kahramanlıkla elde
ettikleri zaferden sonra, kendilerine söz hakkı tanımayacaklarından, hayat
tarzlarının tehlike altında olduğundan endişe ediyor... “Sokaktaki insan”, hem
aşırı oranda gerilim yüklendiği için çok asabi, hem de derin bir gelecek
kaygısı içerisinde... İnsanlar, şehrin parklarında, oturdukları banklarda dalıp
dalıp gidiyorlar...
Bunlar ve daha fazlası, görülmeyen, gösterilmeyen toplum
fotoğrafları... Bunları görmezsek, nasıl tedbir alabilir, nasıl çare
üretebiliriz?.. Bir darbe teşebbüsü karşısında canını hiçe sayan, kurşunların
üzerine giden, tankların üzerine çıkan bir kitlenin, kazandığına inandığı büyük
bir zafere rağmen böyle kaygılı olmaması gerekirdi, öyle değil mi?.. Öyleyse bu
kaygı niye? Demek ki, ters giden bir şeyler var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder