22 Şubat 2018 Perşembe

Bazı ahmak hocalar, psikolojik harekâtın tam ortasındalar

Özellikle son 2 yıldan bu yana medyada birtakım “Hoca”ların toplumda “tuhaf”, “abuk-sabuk” ya da “kabul edilemez” bulunan sözleri, yaygın bir şekilde haber oluyor. Televizyon kanallarında ve internet haber siteleri, “sapık hoca” haberleriyle doldu.

Bu durum, ne anlama geliyor?

Bu soruyu cevaplamak için, önce şu soruyu cevaplamamız gerekiyor: Türkiye’de Doktor, Doçent, Profesör unvanlı aklı başında, alanına vâkıf, ilim sahibi, hangi bilginin hangi kitleye, ne zaman, ne şekilde söyleneceğini bilen yüzlerce ilahiyatçı, din adamı, yazar varken, televizyon kanalları neden sürekli marjinal tipleri seçip ekrana çıkartıyor, yahut gazeteler, bu kişileri sayfalarına taşıyor?

İyimser bir bakış açısıyla, şöyle düşünebiliriz: Medya, halkı kandıran sahte hocalara karşı halkı aydınlatmak ve bu kişilerin kamusal alandan tasfiye edilmelerini sağlamak için, kamu yararını gözeterek bu tür haberleri yayınlıyor…

Medyanın samimiyetine inanmamız için, aynı medyanın aklı başında, ilim sahibi, bilgisine güvenilir hocalara yayınlarında çok daha fazla yer veriyor olması gerekir. Peki, öyle mi yapıyor? Hayır.

Türkiye’nin dört bir tarafında, ne idiğü belirsiz, birtakım bastırılmış / sapkın eğilimleri ve psikolojik hastalıkları olan yahut sahtekârlık yapan pek çok “hoca” olduğunu inkâr edecek değilim. Bu tiplerden hepimiz şikâyetçiyiz. Ancak, yıllarca habercilik yapmış ve pek çok operasyon üzerine kafa yormuş birisi olarak, bana kalırsa, son 2 yıldır, medya üzerinden yürütülen bir “psikolojik harekât” söz konusu.

Benim asıl dikkat etmek istediğim husus, birtakım hocaların, bu psikolojik harekâta alet olmaları…

Bu tür hocalarda, üzerlerinden atamadıkları şöyle bir kanaat vardır:

“Solcu-laik-Atatürkçü-Kemalist medya bana saldırıyorsa, demek ki ben doğru yoldayım. Demek sözlerim çok etkili oluyor ve onları ürkütüyor ki, beni yok etmeye kalkıyorlar. O halde aynı şekilde mücadeleme devam etmeliyim…”

Bu tür hocaların sohbet halkalarında kümelenen kitleler de bu şekilde düşünürler ve bir refleks göstererek, onları korumaları gerektiğini düşünerek savunmaya geçerler.

Hocalar da, kendileri aleyhine medyada bu kadar yayın yapıldığı halde haklarında soruşturma açılmayışını yahut gözaltına alınmayışlarını, tutuklanmıyor oluşlarını yanlış yorumlayarak, “Demek ki dindar iktidar beni koruyor. O halde hakkı, hakikati söylemeye, bu zındıklarla mücadele etmeye cesaretle devam etmeliyim” diye düşünürler.

Oysa süreç, hiç de onların zannettikleri gibi işlememektedir. Bir kere, yargı, hiç de onların zannettikleri gibi iktidarı temsil edenlerin kontrolünde değil; fakat yargının iktidarın kontrolünde olduğu algısının devam etmesi, operasyon yapan odakların işini kolaylaştırıyor ve bu algının devam etmesini istiyorlar. İktidar da “Yargı benim kontrolümde değil” diyemiyor. Bunun 2 sebebi var: Birincisi, “güçlü iktidar” algısının sarsılmasından endişe ediyor. İkincisi, geçmişte o kadar büyük hatalar etti ki, “Yargı benim kontrolümde değil” dese bile artık buna kimse inanmaz… Bu, birtakım odakların tam da istedikleri bir kıvam… İktidar, kendi elleriyle kendisini bir çemberin içine hapsetmiş durumda…

Operasyon şu: Birtakım problemli hocalar öne çıkarılarak, toplumdaki din algısı yönetiliyor. “Bu dindarların hepsi aynı b…” kanaati oluşturulmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Bu kanaatin yaygınlaşması sonucunda, dinî alana müdahale son derece kolaylaşacak ve her türlü operasyon, tereyağından kıl çeker gibi kolaylaşmış olacaktır; çünkü halk artık dindarlardan iğrenir ve nefret eder hâle getirilmiş olacaktır…

Görülüyor ki, zannedilenin aksine, aslında medya da iktidarın kontrolünde değil; fakat iktidarın kontrolünde olduğu algısı canlı tutuluyor…

Aslında, medyanın aleyhte yayın yaptığı her hocanın her söylediği yanlış da değil; ama sıkıntı şurada: İslâm fıkhı / İslâm hukuku, hiçbir soruyu karşılıksız bırakmaz. Yani toplumun on binde birinde, kırk yılda bir gözüken son derece istisnaî / nadir / spesifik bir olay yaşanmış dahi olsa İslâm fıkhı, onu görmezden gelemez, geçiştiremez. Bir hüküm verir… Bu hüküm, son derece özel, son derece ender görülen bir vakaya dair bir hüküm de olsa… İşte hocalar, bu tür fıkhî hükümleri, sadece kendilerine sorulduğunda ve sadece soran kişilere söylemek yerine, 100 yıldır seküler hükümlere alışmış olan bir topluma açık bir şekilde dile getiriyorlar ve bu, toplumda infiale sebep oluyor. Bazen, verdikleri fetvalar tamamen yanlış da olabiliyor. Diğer taraftan, fetva doğru olsa bile, bunu ifade ediş biçimleri infiale sebep oluyor…

Bu tür hocalar, toplumdan kopuk yaşıyorlar. Dar bir çevrenin içindeler ve kendilerine kulak veren insanlar hep aynı tip insanlar. Dolayısıyla, toplumun diğer kesimlerinin reflekslerinden haberleri yok… Çoğu zaman aptallık, ahmaklık sergiliyorlar ve derin operasyonlara alet ve malzeme oluyorlar…

Peki, ne yapmalı? Bana kalırsa, dindar camianın âkil insanları, bu tür hocaları uyarmalılar. İlim ve hitabet bakımından yetersiz olanları da bizzat kendileri tasfiye etmeliler. Aksi halde, tasfiye edilmeyi hak etmeyen pek çok hoca ve büyük bir dindar kitle de tasfiye edilecek…

İfademi mazur görün; dangalaklar düşünürler mi, bilemem. Benden söylemesi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder