Özellikle son 2 yıldan bu yana medyada birtakım “Hoca”ların
toplumda “tuhaf”, “abuk-sabuk” ya da “kabul edilemez” bulunan sözleri, yaygın
bir şekilde haber oluyor. Televizyon kanallarında ve internet haber siteleri,
“sapık hoca” haberleriyle doldu.
Bu durum, ne anlama geliyor?
Bu soruyu cevaplamak için, önce şu soruyu cevaplamamız
gerekiyor: Türkiye’de Doktor, Doçent, Profesör unvanlı aklı başında, alanına
vâkıf, ilim sahibi, hangi bilginin hangi kitleye, ne zaman, ne şekilde
söyleneceğini bilen yüzlerce ilahiyatçı, din adamı, yazar varken, televizyon
kanalları neden sürekli marjinal tipleri seçip ekrana çıkartıyor, yahut
gazeteler, bu kişileri sayfalarına taşıyor?
İyimser bir bakış açısıyla, şöyle düşünebiliriz: Medya,
halkı kandıran sahte hocalara karşı halkı aydınlatmak ve bu kişilerin kamusal
alandan tasfiye edilmelerini sağlamak için, kamu yararını gözeterek bu tür
haberleri yayınlıyor…
Medyanın samimiyetine inanmamız için, aynı medyanın aklı
başında, ilim sahibi, bilgisine güvenilir hocalara yayınlarında çok daha fazla
yer veriyor olması gerekir. Peki, öyle mi yapıyor? Hayır.
Türkiye’nin dört bir tarafında, ne idiğü belirsiz, birtakım
bastırılmış / sapkın eğilimleri ve psikolojik hastalıkları olan yahut
sahtekârlık yapan pek çok “hoca” olduğunu inkâr edecek değilim. Bu tiplerden
hepimiz şikâyetçiyiz. Ancak, yıllarca habercilik yapmış ve pek çok operasyon
üzerine kafa yormuş birisi olarak, bana kalırsa, son 2 yıldır, medya üzerinden
yürütülen bir “psikolojik harekât” söz konusu.
Benim asıl dikkat etmek istediğim husus, birtakım hocaların,
bu psikolojik harekâta alet olmaları…
Bu tür hocalarda, üzerlerinden atamadıkları şöyle bir kanaat
vardır:
“Solcu-laik-Atatürkçü-Kemalist medya bana saldırıyorsa, demek
ki ben doğru yoldayım. Demek sözlerim çok etkili oluyor ve onları ürkütüyor ki,
beni yok etmeye kalkıyorlar. O halde aynı şekilde mücadeleme devam etmeliyim…”
Bu tür hocaların sohbet halkalarında kümelenen kitleler de
bu şekilde düşünürler ve bir refleks göstererek, onları korumaları gerektiğini
düşünerek savunmaya geçerler.
Hocalar da, kendileri aleyhine medyada bu kadar yayın
yapıldığı halde haklarında soruşturma açılmayışını yahut gözaltına
alınmayışlarını, tutuklanmıyor oluşlarını yanlış yorumlayarak, “Demek ki dindar
iktidar beni koruyor. O halde hakkı, hakikati söylemeye, bu zındıklarla
mücadele etmeye cesaretle devam etmeliyim” diye düşünürler.
Oysa süreç, hiç de onların zannettikleri gibi
işlememektedir. Bir kere, yargı, hiç de onların zannettikleri gibi iktidarı
temsil edenlerin kontrolünde değil; fakat yargının iktidarın kontrolünde olduğu
algısının devam etmesi, operasyon yapan odakların işini kolaylaştırıyor ve bu
algının devam etmesini istiyorlar. İktidar da “Yargı benim kontrolümde değil” diyemiyor.
Bunun 2 sebebi var: Birincisi, “güçlü iktidar” algısının sarsılmasından endişe
ediyor. İkincisi, geçmişte o kadar büyük hatalar etti ki, “Yargı benim
kontrolümde değil” dese bile artık buna kimse inanmaz… Bu, birtakım odakların
tam da istedikleri bir kıvam… İktidar, kendi elleriyle kendisini bir çemberin
içine hapsetmiş durumda…
Operasyon şu: Birtakım problemli hocalar öne çıkarılarak,
toplumdaki din algısı yönetiliyor. “Bu dindarların hepsi aynı b…” kanaati
oluşturulmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Bu kanaatin yaygınlaşması
sonucunda, dinî alana müdahale son derece kolaylaşacak ve her türlü operasyon,
tereyağından kıl çeker gibi kolaylaşmış olacaktır; çünkü halk artık
dindarlardan iğrenir ve nefret eder hâle getirilmiş olacaktır…
Görülüyor ki, zannedilenin aksine, aslında medya da
iktidarın kontrolünde değil; fakat iktidarın kontrolünde olduğu algısı canlı
tutuluyor…
Aslında, medyanın aleyhte yayın yaptığı her hocanın her
söylediği yanlış da değil; ama sıkıntı şurada: İslâm fıkhı / İslâm hukuku,
hiçbir soruyu karşılıksız bırakmaz. Yani toplumun on binde birinde, kırk yılda
bir gözüken son derece istisnaî / nadir / spesifik bir olay yaşanmış dahi olsa
İslâm fıkhı, onu görmezden gelemez, geçiştiremez. Bir hüküm verir… Bu hüküm,
son derece özel, son derece ender görülen bir vakaya dair bir hüküm de olsa…
İşte hocalar, bu tür fıkhî hükümleri, sadece kendilerine sorulduğunda ve sadece
soran kişilere söylemek yerine, 100 yıldır seküler hükümlere alışmış olan bir
topluma açık bir şekilde dile getiriyorlar ve bu, toplumda infiale sebep
oluyor. Bazen, verdikleri fetvalar tamamen yanlış da olabiliyor. Diğer
taraftan, fetva doğru olsa bile, bunu ifade ediş biçimleri infiale sebep
oluyor…
Bu tür hocalar, toplumdan kopuk yaşıyorlar. Dar bir çevrenin
içindeler ve kendilerine kulak veren insanlar hep aynı tip insanlar.
Dolayısıyla, toplumun diğer kesimlerinin reflekslerinden haberleri yok… Çoğu
zaman aptallık, ahmaklık sergiliyorlar ve derin operasyonlara alet ve malzeme
oluyorlar…
Peki, ne yapmalı? Bana kalırsa, dindar camianın âkil
insanları, bu tür hocaları uyarmalılar. İlim ve hitabet bakımından yetersiz
olanları da bizzat kendileri tasfiye etmeliler. Aksi halde, tasfiye edilmeyi
hak etmeyen pek çok hoca ve büyük bir dindar kitle de tasfiye edilecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder