Merhum Necmeddin Erbakan tarafından ekonomik boyutu “Adil
Düzen” olarak tanımlanan “Millî Görüş” hareketi, bir yönetim modeli olarak üretime
dayalı bir ekonomik yapıyı, üretimden elde edilen gelirin de âdil bir şekilde
paylaştırılmasını esas alıyor.
“Gelir dağılımında adalet”in sağlanabilmesi için,
yöneticilerin ve onları hesaba çekecek olan halkın, birtakım değerlere sahip
olması gerekir. Bunun için de “Önce ahlâk ve maneviyat” sloganını öne
çıkarıyor.
Millî Görüş hareketinin uluslararası ittifaklar açısından en
belirleyici tavrı, keskin bir biçimde ABD karşıtı olması. ABD karşıtı olması, onu
AB’ye kısmen daha yakın bir konuma sürüklese de, “AB’ye üyelik” hedefini de
benimsemiyor.
Millî Görüş’ün yurt dışındaki en büyük ve en teşkilatlı
varlığı, bir AB üyesi olan Almanya’da bulunuyor; ama bu durum, onun AB safında
yer aldığı anlamına gelmiyor.
Çünkü Millî Görüş’ün son siyasî partisi olan Saadet Partisi’nin
Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, sık sık Avrupa Birliği’ni ve Avrupa
Medeniyeti’ni kendilerine model olarak almadıklarını açıkça beyan ediyor.
Millî Görüş Hareketi, uzun vadede bir alternatif olarak “İslâm
Birliği”nin kurulmasını amaç edinmişse de, kısa vadede bunun gerçekleşmesinin
zor olduğunu da görüyor.
Görüldüğü kadarıyla Millî Görüş Hareketi, “emperyalist Batı”
ya karşı “İslâm Birliği”nin sağlanması için sabırla çaba göstermeye devam
ederken, ABD’ye karşı kısa vadede İran, Rusya ve Çin ile ittifak kurulmasından
yana bir siyasî tavır sergiliyor.
Bu tavır, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün bastırılmasından
sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ve sivil bürokraside ağırlık kazanan genel
eğilimle örtüşüyor. Suriye ile karşı karşıya gelinmesini de doğru bulmuyor…
Bu durumda sorulması gereken soru şu:
Madem Millî Görüş Hareketi’nin son temsilcisi olan Saadet
Partisi, savunduğu politikalarla devletteki ağırlıklı eğilimle aynı temel
istikameti benimsiyor, o halde 24 Haziran seçimleri öncesinde neden şiddetli
bir linçe maruz kaldı?
O kadar ki, hatırlayınız, 28 Şubat döneminde Emniyet
İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu, 24 Haziran seçimleri öncesinde
Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısında, terör örgütü DHKP-C ile irtibatı olduğu
gerekçesi ile SP’ye operasyon düzenleneceğini ileri sürdü…
Bu kadar akla ziyan bir iddianın üzerine inşa edilmiş olan o
yazı, bir tehdit miydi? Tehdit idiyse, bu tehdidin gizli sahipleri kimlerdi,
hangi odaklardı?
Üretime dayalı bir ekonomiyi, gelir dağılımında adaleti,
İran ve Rusya ile ittifakı savunan bu ABD karşıtı hareket, neden ve kimler
tarafından bu kadar şiddetle bastırılmaya çalışılıyor? Bu durum, tutarsız ve
anormal değil mi?
“Anormalliğin olduğu yerde operasyon vardır” formülüne göre,
bu operasyonun analiz edilmesi, “SP’nin büyümesi, hangi sebeplerle engellenmek
isteniyor?” sorusunun çok boyutlu olarak tahlil edilmesi gerekiyor.
Bu satırlara bir “karşı soru” olarak şu sorulabilir: “SP,
madem devletin temel eğilimleri ile aynı çizgide, o halde neden Erdoğan’ın
yanında değil de karşısında yer aldı? O da yanında yer alsaydı…”
Bunun sebebi açıkça ve sık sık ifade edildi zaten: İktidar,
üretime yönelik bir politika uygulamıyordu. Şeker fabrikalarını özelleştirerek
satmaktan da çekinmedi. Oysa SP, üretime dayalı bir ekonomi modelini benimsiyor…
Bununla bağlantılı olarak iktidar, son derece hayatî bir
konu olan gıda üretiminde / tarım ve hayvancılık alanında korkunç hatalar
yapıyor, buğday gibi temel hıda maddelerini bile yurt dışından ithal eder hale
geliyordu. SP ise bu uygulamaya hararetle karşı çıkıyordu…
İktidar, halkın yargıya, adalet mekanizmasına olan güveninin
sarsılmasına sebep olacak hatalar, hukuksuzluklar yaptı. Oysa SP, “Adalet,
mülkün (devletin) temelidir” ilkesine sadık kalınmasını istiyordu… v.s…
Soruyu gözden kaçırmayalım: SP, üretime dayalı bir
ekonomiyi, gelir dağılımında adaleti, İran ve Rusya ile ittifakı savunduğu ve
ABD karşıtı bir hareket olduğu halde; bu tavır da devletin temel eğilimleri ile
örtüştüğü halde, neden ve kimler tarafından bu kadar şiddetle bastırılmaya çalışıldı?
SP’de eksik (ya da fazla) olan bir şeyler varsa, onlar
nelerdir?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder