Yani,
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Ey bugünümüzü sağlayan ulu Atatürk!
Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
şeklindeki sözlerden oluşan “Öğrenci Andı”nın törenle ve düzenli olarak öğrencilere toplu halde, hep bir ağızdan okutulmasını kaldıran hüküm, iptal edilmiş. Bu durumda “Öğrenci Andı”nın okutulması uygulaması yeniden başlayabilir (ve belki de başlayacak).
Danıştay’ın bu kararı, toplumda iki farklı tepkiye sebep olmuş. Bir tarafta bu karardan memnun olanlar, diğer tarafta rahatsız olanlar…
“Milliyetçi / Türkçü” eğilimler taşıyanlar, bu karara seviniyorlar. MHP’liler, milliyetçiler / ülkücüler, Türkçüler, Atatürkçüler, Kemalistler, sevinen taraftalar. Neden seviniyorlar? Öğrenci Andı, “Türküm” diye başlıyor, “Ey bugünümüzü sağlayan ulu Atatürk” diye, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye devam ediyor ve “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesiyle sona eriyor. Kısa bir metin, Türklük ve Atatürk vurgusuyla dolu. Bu da, milliyetçi / Atatürkçü çevreleri memnun ediyor.
Esasen komik ve hazin bir memnuniyet bu; çünkü memnuniyetin esas sebebi, AK Parti iktidarı tarafından kaldırılmış bir uygulamanın, yine AK Parti iktidarı döneminde, üstelik iktidarın çok güçlü olduğunun zannedildiği bir dönemde kaldırılmış olması. Bu durum, iktidara karşı elde edilmiş bir zafer olarak değerlendiriliyor. Bu algı, muhalif çevrelerin de aslında ne kadar reaksiyoner bir çizgiye savrulduklarını gösteriyor. AK Parti tabanının hoşlanmayacağı her gelişmenin, kendilerinin lehine olacağını zannediyorlar. Başka bir ifadeyle, iktidarın her kaybının, kendilerinin kazancı olacağını düşünüyorlar. Yanıldıkları husus da burası; çünkü daha siyasî / ideolojik konuları kavrama yaşına ulaşmamış olan ilkokul çocuklarına sabahları törenle ve hep bir ağızdan “and içirmek” / yemin ettirmek, kabul edelim ki kötü bir eğitim yöntemi. Çocukları, daha anlamını kavrayamadıkları bir metni (üstelik kötü yazılmış bir metni), ona olumlu bir anlam yükleme mecburiyetinde bırakarak şartlandırmak, onlara ne milliyet şuuru kazandırır, ne de kalıcı bir Atatürk sevgisi… Çok kısa bir süre sonra, tamamen bir formaliteye, sıkıcı bir ritüele dönüşecek olan bir tören, sıkıcı ve gereksiz bir zaman kaybından başka bir algıya sebep olmayacak.
Milliyetçiler, Türkçüler, ülkücüler, Atatürkçüler, bir zafer kazanmış gibi sevinçliler. Zafer, bunun neresinde? Neredeyse her alanda dibe vurmuş bir ülkede, “Öğrenci Andı”nın yeniden okutulmaya başlanması, bu ülkeye ne kazandıracak? Dert değil, çocuklarımız her hafta başı bu çocuksu ritüel için bir 10 dakikalarını ayırmaya devam etsinler, biz yetişkinler de büyük bir meseleyi daha hallettiğimizi düşünerek avunmaya devam edelim…
AK Parti tabanına gelince; yönetici sınıfı, tavrını sadece “baskın kitlesel meşruiyet”e göre belirlediği için, kararı alkışlayan tarafta gözükmeyi tercih edecektir. “Zaten gerçek Atatürkçüler biziz” tarzında, ilk yardım çantasında hazır beklettikleri gerekçeleri var. Bir akarsuya düşmüş çöp gibi, akıntının gittiği istikamete doğru döne döne gitmeye hazır bir tavır bu. Zahmetsiz ve risksiz…
İktidar tabanının muhafazakâr sınıfı ise, “N’ooluyoruz lan?!” şaşkınlığında… Her alanda iktidar olduklarını, kendileri neyi nasıl istiyorlarsa artık öyle olacağını zannediyorlardı. Öyle olmadığını görüyorlar. Çünkü şunu bilmiyorlar: AK Parti, aslında hiçbir zaman iktidar olmadı. Sadece, birtakım odaklar, iktidar gücünü AK Parti adına kullandılar. O odaklar ise, aslında Atatürkçülerin de, İslâmcıların da dostu değil…
Gelişmiş ülkeler nelerle meşgul, bizler nelerle meşgulüz… Ben, düşünce çıtası sürekli aşağıya çekilen insanlarımızın şu hâlini, buruk bir tebessümle seyrediyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder