11 Şubat 2024 Pazar

70’lerde, 80’lerde müzik dinlemek…


Bugünün müzikseverleri şanslılar. Cep telefonlarından, her zaman, her yerde, dinlemek istedikleri her şarkıyı dinleyebiliyorlar. Üstelik, pek çok dijital müzik platformu, onlara yardımcı oluyor. Youtube Music, Spotify, SoundCloud, Shazam, Fizy, Deezer, Apple Music, Amazon Music, “Ne veriyim abime” dercesine hizmetinize āmāde… Yeni çıkanlar, en çok dinlenenler, 70’lerin, 80’lerin, 90’ların hit şarkıları, başka müzikseverlerin hazırladıkları listeler vesaire… Dahası, sizin beğeni ve dinleme istatistiklerinizi de tutuyorlar. “Selçuk, Filiz, geçen yaz en çok şu şarkıları dinledin…” Ücretli üye olmuşsanız, reklâmlardan da kurtuluyorsunuz. Müzik keyfiniz, şarkının en olmadık yerinde zırt diye açılan bir reklâmla bölünmüyor. YouTube Music’te, en sık dinlediğiniz şarkıları kaydedebiliyor, internet bağlantınız kesilse de onları dinleyebiliyorsunuz. Zaten çok dinlediğiniz şarkıları Mp3 formatında telefonunuzun hafızasına da kaydedebiliyorsunuz.

Her şey ne kadar da kolay ve sıradan, öyle değil mi? Ama eskiden böyle değildi. 60’larda, 70’lerde ne internet var ne bilgisayar ne cep telefonu ne CD ne flaş disk ne de MP3 formatı… Kendileri yok, hayali bile yok. Hiç bilmediğiniz şeylerin hayalini kurmak, imkânsız değilse de çok zordur. Ben, 1970’lerin öncesini, ancak okuyarak öğrenebiliyorum; ama 70’lerden itibaren sonrasını, yaşadığım için biliyorum. TRT’nin İstanbul televizyonu 1971’de yayına başlamış ama her evde televizyon cihazı yok ki. 1974’ten itibaren yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamıştı. Çok ucuz bir cihaz değil. Dar gelirli aileler, öyle hemen bir çırpıda alamıyorlar. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın görüntülerini izleme arzusu, insanları televizyon almaya sevk etmişti. Yaygın olarak radyo dinleniyor. Radyo, hayatın ayrılmaz bir parçası durumunda. Haberler, şarkılar, türküler, radyo tiyatroları… Başlı başına bir dünya... Ancak radyolar, henüz her yere taşınabilir durumda değil. Koskoca cihazlar. Zaten kulaklık da yok… Radyolar, evlerde ve iş yerlerinde sabit olarak duruyor. Yine de sevdiğiniz her şarkıyı radyodan dinleyemiyorsunuz; çünkü TRT Denetleme Kurumu, her şarkıyı yayınlamıyor. (Aslında bu denetlemenin çok iyi tarafları da vardı ama sansürü biraz abartıyorlardı.) Türküler, anonim olmak zorundaydı. Yeni bestelenmiş türküler yayınlanmıyordu. Arabesk, zaten tamamen yasaktı. (TRT televizyonu, o yıllarda çok büyük hayran kitleleri olan Orhan Gencebay’ı, Ferdi Tayfur’u, ancak bir “yılbaşı hediyesi” olarak yılda bir kere ekrana çıkartıyordu. O yıllarda halk, yılbaşını 2 sebeple iple çekiyordu. Bir, Orhan Gencebay’ı, iki, dansöz Nesrin Topkapı’yı ekranda görmek için. Artık “her yer Nesrin, her yer Topkapı…”) Fakat “gözünü sevdiğim” Polis Radyosu, arabeskin dibine vuruyordu. Herhalde halkla bağını sıkı tutması için, Polis Radyosu’nun arabesk yayınlarına müdahale edilmiyordu. Halk da sürekli Polis Radyosu dinliyordu. Diyeceksiniz ki, “İyi de abi, plak var, kaset var; TRT’ye mahkûm muydunuz?” Plak ve kaset konusuna geleceğim; ama mesele sadece dinlemek de değil. Biraz da gurur meselesiydi… İnsanlar, sevdikleri şarkıcıları, tek televizyon kanalı olan TRT’nin ekranında görüp, onun heyecanını yaşamak, sevdikleri şarkıcılarla “iftihar etmek” (övünmek) ihtiyacı da duyuyorlardı. Büyük makara teypler henüz piyasadan tamamen çekilmemişti. Bazı evlerde tek tük rastlanan makara teypler bulunuyordu; ama cihazın evinizde olması yetmiyor. Şarkıların kaydedildiği büyük makara bantlar artık üretilip satılmıyor. Elinizde ne varsa ancak onu dinleyebilirsiniz. O da zahmetli bir iş. Koca makaraları tak, çıkar… Bugün “kasetçalar” denen cihazlara o yıllarda “teyp” denirdi. (Tape) Teypler, çok yaygınlaşmıştı. Hele radyolu teypler, tadından yenmiyordu. Sevdiğiniz şarkıları dinleyebilmek için ya evde bir pikabınız (plakçalarınız) olmalıydı ya da teybiniz. Pikaplar, zannederim biraz daha lüks sayılıyordu. Yanılmıyorsam, teyplere kıyasla daha pahalı cihazlardı. Kullanımı da teyplere göre daha zordu. Özen istiyordu. Plağı kılıfından çıkaracak, ince oluklarında sesi bozacak bir toz kalmaması için uygun bir bezle usulca silecek, yavaşça platforma yerleştirecek, sonra plağın iğne çubuğunu, dönmekte olan plağın üzerine yavaşça bırakacaksınız. Keyifli ama dikkat ve özen gerektiriyor. Teypler pek öyle değil. Tak kaseti, bas düğmesine dinle… (Arada sırada kasetin şeridi teybin okuma kristaline dolanıp sizi çileden çıkarsa da, sürekli teyp kullanan herkes, onu tamir etmeyi de bilirdi.) Teybiniz varsa da mesele tamamen hallolmuş sayılmıyordu. Sevdiğiniz şarkıcıların kasetlerinizi alıp dinliyorsunuz ama siz, sevdiğiniz şarkıları karışık olarak peş peşe dinlemek istiyorsanız ne olacak? İşte orada, o yılların tebessüm ettiren hatırası “karışık kaset” formülü devreye giriyordu. Sevdiğiniz şarkıların listesini, istediğiniz sıraya göre liste hālinde bir kâğıda yazıp, mahallenizdeki en yakın plakçının / kasetçinin yolunu tutuyordunuz. Listeyi veriyorsunuz, plakçı da listedeki şarkıları plaklardan kasete kaydediyor ve ücreti karşılığında size teslim ediyor. Aynı gün almak için şanslı olmanız gerekiyordu. Bir kasete ortalama 12-14 şarkı sığıyordu ve 14 plağı bulup, seçilen şarkıları kasete kaydetmek, zaman alıyordu. Sizden önce bekleyen müşteriler çoksa, bazen kasetinizi teslim almanız 2-3 günü bulabiliyordu. O yıllarda dinlenen müzik kasetlerinin pek çoğunun üzerinde, tükenmez kalemle yazılmış “KARIŞIK” ya da “KARIŞIK ARABESK” yazıları bulunurdu. Yazıların uzun ömürlü olmasını isteyenler, yazı zamanla solup silinmesin diye, üzerine cam bandı yapıştırırlardı. (Biz izolabant ya da seloteyp derdik.) Görüyorsunuz ya, eskiden müzik keyfi yapmak, bugünkü kadar kolay değildi. Fakat bu küçük zahmetler, zamanla bir ritüele ve kültüre dönüşür, kendi büyülü dünyasını oluştururdu. İşte o dünya, çok keyifli, çok güzel bir dünyaydı. Bizim yaş grubumuzdaki insanlar (1967 model Chevrolet adamlar ve kadınlar), eski bir şarkıyı dinlediğimizde hemen eski yıllara döneriz. Çocukluk ya da gençlik yıllarımıza… Şarkının sözleri önemli ya da belirleyici değil. Mutlaka aşktan bahsetmesi, bize eski çocukluk ya da gençlik aşkımızı hatırlatması gerekmiyor. Her eski şarkı, belli bir zaman aralığının ürünü olduğu için, o dönemi hatırlatır bize. O zaman aralığında ne yaşamışsak, hepsi farklı çağrışımlarla, bir duygu tekrarlanması hālinde içimize doğar. Aile bireyleri ve arkadaşlarımızla, sosyal çevremizle ilişkilerimiz, acı-tatlı günler, okulumuz, ilgi alanlarımız, kederlerimiz, mutluluklarımız, hayallerimiz, umutlarımız, maceralarımız, mahallemiz, o caddeler, o sokaklar, o otomobiller, o binalar, o ağaçlar, o şarkılar… Eski tweetlerin retweet edilmesi gibi… Ne yazmışsan, yeniden okumak, aynı canlılığı ile yeniden hissetmek… Sonra müzik, önce walkman (volkmen) denilen üzerimizde taşıyabildiğimiz küçük kasetçalarlarla, sonra CDçalarlarla, sonra MP3çalarlarla taşınabilir hāle geldi. Bugün artık her şey cep telefonlarımızda… Bütün dinleme araçları ve yöntemleri değişti; ama değişmeyen bir şey var ki, güzel şarkıları dinlemek hālâ çok güzel…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder