8 Kasım 2017 Çarşamba
Gülelim mi ağlayalım mı?
AK Parti iktidarının en yüksek seviyeden dile getirdiği,
şehirlerimizin nasıl mahvedildiğine, nasıl betonlaştırıldığına, ruhunu ve
kimliğini nasıl kaybettiğine dair eleştirileri, ibretle dinliyorum. Gülelim mi,
ağlayalım mı? Yoksa saçımızı başımızı mı yolalım? Yahut tımarhanelik mi olalım?
Yoksa Türkiye'yi 15 yıldır CHP yönetiyordu da biz bir rüya mı görüyorduk?..
26 Eylül 2017 Salı
Önce sakin ol!
Kan revan içinde, yaralı bir yakınınızı acil serviste
doktora götürmüş olsanız ve doktor, yaralıyı görünce soğukkanlılığı terk edip
telâşlansa, öfkeyle bağırıp çağırmaya yahut üzüntüsünden ağlamaya başlasa, siz,
o doktorun isabetli ve başarılı bir müdahalede bulunabileceğinden emin olabilir
misiniz?
Uluslararası bir kriz de, bir doktor soğukkanlılığı içinde
değerlendirilmelidir. Eğer böyle bir kriz, telâşla, heyecanla, öfke
patlamalarıyla, kahramanlık nutuklarıyla yahut gerilim yüklü üzüntü
beyanlarıyla değerlendirilmeye başlanmışsa, sağlıklı bir analizden
bahsedilemez. Mesele, bütün boyutlarıyla değerlendirilmiyor demektir. Böylesi
durumlarda medya yoluyla oluşturulan psikolojik duygu dalgasının, hangi
devletlerin politikalarıyla örtüştüğüne bakmak gerekir. Oluşan siyasî dalga,
bizim, kendi devletimizin politikası mıdır, yoksa oyun kurucu devletlerin bir
psikolojik harekâtı mıdır?..
15 Eylül 2017 Cuma
“Ekmek karneli günler” eleştirisi, bir ekmek gibi bayatlamadı mı?
Her seçim döneminde iktidar partisinin seçim mitinglerinde, CHP’ye yönelik eleştirilerin vazgeçilmez şablonlarından birisi de “ekmek karneli günler”dir. İktidar partisinin miting konuşmacıları, kendi iktidar dönemlerinin refah seviyesini geçmişle mukayese etmek için, taa 1940’lı yıllara giderler. Oysa bu yıllar, 2. Dünya Savaşı yıllarıdır. Türkiye, Balkan Savaşlarının yıkıcı, sarsıcı etkilerini üzerinden atabilmiş değildir. 2. Dünya Savaşı’na girmemiştir ama yoksulluk diz boyudur. Erkekler, tedbir olarak silah altına alınmıştır, buğday üretimi çok azalmıştır. Buğdayın un hâline getirilmesi aşaması da zorlaşmış olmalıdır. 1938-1945 yılları arasında ülkenin tarım üretimi, 3 milyon ton azalmıştır. Pahalılık ve karaborsacılık başlamıştır… Salgın hastalıklar da cabası…
14 Eylül 2017 Perşembe
Başkalarının kurgularını kendilerinin operasyonları zannedenler...
AK Parti tabanında iktidara ve yöneticilerine karşı giderek
daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanan eleştiriler, tepkiler, yargı
alanında sergilenen adaletsizliklerin tabii bir sonucu mu; yoksa o
adaletsizlikler ve “eleştirilerin fiilen yasaklanması” yoluyla oluşturulan
baskı atmosferi, bu tepkilerin doğması için bilinçli olarak mı kurgulanmıştı?
Eğer bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halk desteğinin
azaltılması için yapılmış bilinçli bir kurgu ise, kabahat kimdedir? Muhalif
cephenin giderek büyümesine sebep olan hataları, yanlışları art arda hayata
geçiren iktidarda mı, yoksa “Yeter artık!” demek durumunda kalan parti içi
muhalefette mi?..
Etiketler:
ABD,
Ahmet Kaya,
AK Parti,
CHP,
HDP,
psikolojik harekat,
Refah Partisi,
siyasi o,
tuzak
13 Ağustos 2017 Pazar
Derinlerde neler oluyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Isparta’da yaptığı
konuşmada, “Gerekirse bu yolda yeni Çanakkale’lere, yeni 15 Temmuz’lara var
mıyız?” diye sormuştu.
AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk de, önce,
Diriliş Postası gazetesinde yayınlanan yazısında, “Sıra dışı gelişmeler bizi
bekliyor” demişti. Ardından, Sivas’ta İhlas Haber Ajansı’na yaptığı özel
açıklamada, şunları söylemiş:
Kuzey Kore meselesi
Yanlış hatırlamıyorsam, MİT Daire Başkanlarından merhum
Prof. Dr. Mahir Kaynak, Kuzey Kore meselesi hakkında mealen ve özetle şu
analizi yapardı:
MİT TIR’ları meselesi, Aydınlık ile Cumhuriyet gazetelerinin manşetleri ve Kılıçdaroğlu’nun tutuklanma ihtimali...
Doğu Perinçek’in Genel Başkanı olduğu Vatan Partisi’nin
yayın organı durumundaki Aydınlık gazetesi, 21 Ocak 2014 tarihinde, “İşte TIR’daki
Cephane” başlıklı haberi, fotoğraflı olarak sürmanşetten yayınlıyor... Gazete
yöneticileri hakkında herhangi bir adlî işlem yapılmıyor...
Aydınlık gazetesinin bu yayınından hayli zaman sonra
Cumhuriyet gazetesi, 29 Mayıs 2015 tarihinde “İşte Erdoğan’ın yok dediği
silahlar” başlıklı haberi manşetten yayınlıyor...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2 gün sonra, 31 Mayıs 2015 tarihinde
TRT’nin canlı yayınında, “Bu haberi yapan, bedelini ağır ödeyecek” diyor...
Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve
Ankara Temsilcisi Erdem Gül, 26 Kasım 2015 tarihinde tutuklanıyorlar...
Öncelikle teşkilatları mı değiştirelim, politikaları ve zihniyeti mi?
15 yıldır iktidarda olmak, AK Parti teşkilatlarında ve
belediyelerinde hem yorgunluğa hem de rehavete sebep olmuş olabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu durumu “metal yorgunluğu” olarak tanımlıyor.
Teşkilatlarda yenilenme, bu yorgunluğun ve rehavetin atılması için bir çözüm
olarak gözükebilir. Ancak benim merak ettiğim, şu:
Devasa boyutlara ulaşmış olan sıkıntıların temel kaynağı,
gerçekten de il ve ilçe teşkilatları ile belediyeler mi? Şöyle ki;
Bu ülke…
Dış politikadan ekonomiye; çevre ve şehircilikten kültüre /
sanata; tarım ve hayvancılıktan bilim ve teknolojiye kadar her alanda
yanlışlıklar, başarısızlıklar, kepazelikler, hezimetler yaşanır, kimsenin gıkı
çıkmaz, Cumhurbaşkanı Coca Cola tesislerinin açılışını yapar, kıyamet kopar. Bu
ülke, böyle bir ülkedir...
Araplaşmak
“İyi bir Müslüman” olmayı adeta Araplaşmak olarak
algılayanlar var ne yazık ki. Arapları sevebiliriz; ama Araplaşmak zorunda
değiliz...
7 Ağustos 2017 Pazartesi
İlhami Işık: 2019 kaybediliyor
Star gazetesi yazarı İlhami Işık, twitter sayfasında şöyle
yazmış:
“Referandum öncesi iyi gitmiyor dedim, kibir budalası
herifler "deli" muamelesi yaptılar bana ve yine diyorum: İyi
gitmiyor, 2019 kaybediliyor...”
7 Haziran 2017 Çarşamba
Endişelenmeyelim de ne yapalım?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar meselesi hakkında yaptığı ilk
açıklamada, “Burada farklı bir oyun oynanıyor. Ama bu oyunun arkasında kimler
var, şu anda onu henüz tespit edebilmiş değiliz” demişti. Bırakın hâlihazırda
oyunu anlayamamış olmayı, Türkiye’nin bunu değil aylar önce, birkaç yıl önceden
görebilmiş ve tedbirini almış olması gerekirdi.
5 Mayıs 2017 Cuma
Bir kitap tavsiyesi
Son yıllarda, özellikle son haftalarda yaşadığımız
çalkantıların aslında ne anlama geldiğini anlamak istiyorsanız, Faruk Bilgin’in
merhum Mahir Kaynak’la yaptığı röportajlardan oluşan “Büyük Ortadoğu Projesi”
isimli kitabı dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Her şeyin nasıl tepeden
tırnağa kurgu olduğunu, kendi tabii seyri içerisinde cereyan ettiğini
zannettiğimiz bütün olayların aslında nasıl bir projenin parçaları olduğunu,
bizler birbirimizin boğazını sıkmakla aslında bir oyunun nasıl basit
figüranları hâline geldiğimizi fark ettiğinizde, belki de çok şaşıracaksınız.
Çok akıllı zannettiğiniz nicelerinin de aslında bir kurgunun aptal oyuncuları
olduğunu anladığınızda da... Hayal kırıklıklarına psikolojik olarak hazırsanız,
okuyabilirsiniz...
23 Nisan 2017 Pazar
Mutluluk
Mutluluğunuzu, başkalarının mutsuzluklarının üzerine inşa ediyorsanız, asla mutlu olamayacaksınız demektir...
Sahi neydi bu beka meselesi?
18 maddelik anayasa değişikliğinin oylandığı halkoylaması
öncesinde yürütülen 2 aylık propaganda süresince ‘Evet’ tezini savunmak için
öne sürülen iddialardan birisi, “Türkiye’nin bekasının tehlikede olduğu”
iddiasıydı. Şu ima ediliyordu: “Eğer halk oylamasından ‘Evet’ sonucu çıkmazsa,
Türkiye, yıkılmanın eşiğine gelecek”...
Peki kim yıkacaktı Türkiye’yi? Avrupa mı? Avrupa Birliği,
zaten dağılmanın eşiğine gelmişti. İngiltere, AB’den ayrılıp ABD’nin yanına
gitmişti. Birlikten ayrılmayı düşünen başka ülkeler de vardı. AB, hem ekonomik
sıkıntılar yaşıyor, hem de mülteci tehdidi karşısında çareler arıyordu. Bir
Trump vuruyordu AB’ye, bir Putin... Atış serbestti zaten. Bu fırsatta arada
sırada bir şaplak da biz vuruyorduk AB’ye... Bu durumdaki AB mi yıkacaktı Türkiye’yi?..
Erguvan mevsimi
İstanbul’un erguvan mevsimindeyiz... Biliyorsunuz, erguvan,
ta Roma döneminden beri İstanbul’un rengidir aslında. Roma döneminde bu rengi
kıyafetlerinde sadece imparatorluk mensupları kullanabilirlerdi. Halkın
kullanması yasaktı. 1-2 gram erguvan boyası elde etmek için binlerce salyangoz
avlamak ve onları birtakım işlemlerden geçirmek gerekiyordu. Elde edilmesi çok
zahmetli, masraflı; boyası da pahalıydı. Dolayısıyla kullanılması da bir ayrıcalık
gerektiriyordu...
İktidarın bileşenleri
Anayasa değişikliği, “kıl payı” bir farkla ve bütün muhalif görüşlerin halka ulaşmasının azamî ölçüde engellenmeye çalışıldığı bir halk oylamasında kabul edildi. (!) Geldiğimiz aşamada, MHP tabanının büyük bir kısmının, anayasa değişikliğini onaylamadığı görülüyor. İslâmcılar, AK Parti’den veya iktidar alanlarından tasfiye edilmek istendiklerini düşünerek, endişelerini ve tepkilerini dile getiriyorlar. Solcular, liberaller, Atatürkçüler, laikler de kendilerini zaten baştan beri dışlanmış hissediyorlar... Yani, toplum katmanlarının pek çoğu, endişe ve karamsarlık içinde... Buna, AK Partililerin önemli bir kısmı da dahil...
Sürpriz mi? Hayır!..
İslâmcılar, bu günlerde AK Parti’den ya da iktidar
alanlarından tasfiye edilmek istendiklerini düşünerek tepki gösteriyorlar. Bu
durum, bir sürpriz mi? Hayır. Ben, 11 Eylül 2016 tarihinde “Soruları Erkenden
Sormak Gerek” başlıklı kısacık bir yazıda, böyle olacağına dair bir öngörüde
bulunmuş ve şöyle yazmıştım:
Etiketler:
AB,
ABD,
AK Parti,
İslamcılar,
küresel sermaye,
küreselleşme
Her kesimin endişesi farklı ama herkes endişeli...
Yahut birbiriyle örtüşmeyen endişelerin çelişkisi…
Ülkücü / milliyetçilerin önemli bir kısmı, Türkiye’nin ABD
eliyle eyaletlere ayrılıp bölüneceğinden endişe ediyor...
Bu endişeyi taşımayan ülkücüler ise, MHP’nin hızla eriyip
yok olacağından endişe ediyorlar...
Atatürkçüler, Atatürk ilke ve inkılaplarının uygulamadan
kaldırılıp, Türkiye’nin “dinci / gerici” bir yapının yönetimine gireceğinden
endişe ediyorlar...
Etiketler:
AB,
ABD,
AK Parti,
Atatürkçüler,
cemaatler,
demokrasi,
düşünce ve ifade özgürlüğü,
endişe,
hukuk,
insan hakları,
İslamcılar,
liberaller,
sosyal katmanlar,
tarikatlar,
toplumsal korkular,
ülkücüler
19 Nisan 2017 Çarşamba
Bana kızdınız, peki Ergün Diler’e de kızabilecek misiniz?
Takvim gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni ve A Haber’de
yayınlanan “Yaz-Boz” programının sunucusu Ergün Diler, “Mevziler Hazır”
başlıklı yazısında açıkça şu ifadeleri kullanmış:
“Trump, Kraliçe Elizabeth ile Tayyip Bey ile ve Çin ile yan
yana gelecekti. Geldiler de zaten! Aradaki pürüz Avrupa Birliği ile Rusya idi!
Bu nedenle bu dengeyi oluşturan güç Fransa-Almanya- Rusya’ya vuracaktı... Tabii
Trump içeriden gol yemezse! Eğer Trump kontrol edilir hale gelirse dünya
bambaşka bir seyir alırdı!
18 Nisan 2017 Salı
Sokağa dökülen kaybeder
Sokağa dökülen tuzağa düşer ve kaybeder. Demokrasi talebinde
samimi olanlar, mücadelesini siyasî zekâsıyla yürütür ve kazanır...
Taraflar ve tuzaklar
Türkiye üzerindeki yeni kurguları görüyorum... Tehlikeli...
Taraflar, hâlâ akıllarını kullanma eğiliminde değiller... Her iki taraf da
tuzağa düşüyor...
Batı’nın medya telâşı...
Batı dünyası neden bu derece telâş içerisinde Türkiye’deki
medya ile ilgileniyor? Çünkü Türkiye’deki medya kuruluşları 100 yıldır kendi
kontrolleri altındaydı ve bu medya vasıtasıyla Türkiye’nin ekonomisini,
siyasetini, sosyal ve kültürel yapısını istedikleri gibi değiştirebiliyorlardı.
Şimdi, medya kendi kontrollerinden çıkacak diye büyük bir korku yaşıyorlar.
Türk medyasını tekrar kendilerine uşak hâline getirebilmek için de içimizdeki
Batıcıları sivil piyadeler gibi kullanmaya çalışıyorlar. Ciddi orandaki bir
kitle de, Batı’nın derdinin gerçekten de demokrasi ve basın özgürlüğü olduğunu
zannediyor...
28 Mart 2017 Salı
Kanaatlerimdeki değişikliğe dair
Dışarıdan bakıldığında, bazı konulara dair kanaatlerimdeki keskin değişiklikler, kimilerinize anormal hatta “şüpheli” bile gözüküyor olabilir; ama siz benim hangi adiliklere bizzat şahit olduğumu, neler görüp neler duyduğumu bilmiyorsunuz ki... Bilmeyeceksiniz de... Ben, gözümün önündeki perdenin kalkmasına vesile olan sebeplerle beni karşılaştıran Rabbime şükrediyorum. Olaylara ve insanlara partiler üstü bir zaviyeden bakarak, bağımsız bir şekilde düşünebilmek büyük bir kazanç. Pek çok kimse bunu bir yenilgi olarak görür; ama değildir. Cemil Meriç’in “deli
gömleği” benzetmesini hatırlayınız...
ABD Türkiye’de neden ‘başkanlık sistemi’ istiyor?
Hukukçu Celâl Ülgen, HaberTürk’te katıldığı bir programda, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçişi ABD’nin istediğini ileri sürerek, sebebini, CİA Eski Türkiye Şefi Paul Bernard Henze’nin 2006’da yayınladığı raporu okuyarak açıkladı. Ülgen’in iddiasına göre raporda şöyle deniyordu:
“Türkiye’nin bu şekliyle Amerikan politikalarının yanında
olacağından emin olamayız. Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı
tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis, Meclis’i ikna ettiğimizde ordu,
orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza çıkabiliyor. Eğer Amerika’nın çıkarı,
Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise, mutlaka ve öncelikle yargı, ordu,
Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir. Bir
kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen bir yapıyı ikna etmekten çok daha kolay
olacaktır. Eğer o bir kişi, Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda
tereddüt ederse, bir kişinin üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak, Amerika için sorun
olmaz.”
17 Mart 2017 Cuma
Hollanda ve Almanya krizi, Erdoğan’ın kurgusuymuş
Türkiye-Hollanda krizi, 12 Mart’ta patlak verdi.
Bu krizden 6 gün önce Başbakan Binali Yıldırım, atv’de canlı
olarak yayınlanan “Gündem Özel” programında, bazı Avrupa ülkeleri ile yaşanan
sıkıntıları değerlendirmişti.
Başbakan Yıldırım, 18 Ocak’ta Almanya’nın Oberhausen
şehrinde anayasa değişikliği halk oylamasına yönelik olarak bir program
yaptıklarını ve 12 bin gurbetçi ile bir araya geldiklerini hatırlatıyor ve “Çok
coşkulu, çok güzel bir program oldu ve hiçbir kimsenin de burnu kanamadı. Ne
bir huzursuzluk, ne bir kargaşa, ne bir sıkıntı meydana gelmedi.” diyor…
28 Şubat 2017 Salı
Referandum ve Bahçeli
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir taraftan (ve “çaktırmadan”)
iktidarı yerden yere vurup, bir taraftan da ısrarla ve kararlılıkla referanduma
“Evet” demeye devam etmesi, sizi hiç mi düşündürmüyor?..
26 Şubat 2017 Pazar
Barış Manço’nun “Darbeler ve Müzik” konulu belgeseline ne oldu?
You Tube’da bir arama yaparken, karşıma, muhtemelen 1998
yılında atv’de yayınlanmış olan müzik konulu Siyaset Meydanı programında
rahmetli Barış Manço’nun söyledikleri çıktı.
Çok partili hayata geçildiği 1950’li yıllarda türkülerimizin
yeniden hatırlanmaya başlandığını belirten Manço, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971,
12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 tarihlerinde halkın beğenisine sunulan müzik
türleri ile bu tarihler arasında çok ilginç bağlantılar olduğuna ve “çok tuhaf
sonuçlar ortaya çıktığına” işaret ediyor ve şu çağrıda bulunuyor:
Etiketler:
atv,
Barış Manço,
belgesel,
darbeler,
müzik,
Siyaset Meydanı
2 Şubat 2017 Perşembe
Gül, Trump’a tepki göstererek 1-0 öne mi geçti?
ABD Başkanı Donald Trump’ın 7 ülkenin Müslüman
vatandaşlarının ABD’ye girişlerini yasaklaması karşısında AK Parti-Erdoğan
yönetiminin sessiz kalmayı tercih etmesi, parti tabanında özellikle Millî Görüş
kanadında dışa vurulmayan tepkilere sebep olmuştu. AK Parti-Erdoğan karşıtı
blok da iktidarın bu sessizliğini / tepkisizliğini eleştiri konusu yapmış ve
bir karşı propagandaya dönüştürmüştü.
24 Ocak 2017 Salı
Leylaklar, morsalkımlar
Rahmetli babam vesile olmuştu; onunla sevmiştim
leylakları... 80’li yıllarda salonun tavanını leylak rengine boyayarak bir “devrim”
yapmıştı. Önce yadırgamış, sonra sevmiştik... Göztepe’de, okul yolunda her gün
önünden geçtiğim güzel bir leylak ağacının olduğunu da rahmetli babam sayesinde
fark edebilmiştim... Galiba mor salkımdı o; ama biz leylak olarak bilirdik onu.
Leylaklar ve morsalkımlar birbirine çok benzer. Renkleri de aşağı yukarı
aynıdır ve ne güzeldir...
23 Ocak 2017 Pazartesi
İslâmcılar da “Ya sev, ya terk et!”çi oldular
Eskiden, solcularla birlikte İslâmcılar, milliyetçilerin
kullandıkları “Ya sev, ya terk et!” sloganına tepki gösterirlerdi. “Sistemden
kaynaklanan yanlışlıklara tepki göstermek, ülkeyi sevmemek anlamına gelmez;
aksine, daha insanca yaşanabilir, hak ve özgürlüklerin teslim edildiği, gelir
dağılımında adaletin sağlandığı hakça bir düzen için eleştiriyoruz. Ülkemizi
sevmediğimiz için değil, aksine, sevdiğimiz için eleştiriyoruz” derlerdi…
Bakıyorum da, dünün İslâmcıları, bugün milliyetçilerden daha fazla “Ya sev, ya
terk et!”çi olmuşlar… Bakalım daha neler göreceğiz…
3 Ocak 2017 Salı
Anlaşılıyor ki mart ayı çok sıcak geçecek
Gazeteci Fuat Uğur, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden yaklaşık 3
ay önce, “Cemaatçi askerlere son uyarı: Tavuk ‘tar’da sayılır!” başlığıyla 21
Nisan 2016 tarihinde Türkiye gazetesinde yayınlanan yazısında, darbe hazırlığı
yapanlara şöyle sesleniyordu:
“Tekrar uyarmak gerekir ki Devlet onları izliyor.
İstihbaratıyla, tüm silahlı kuvvetler hiyerarşisi olarak komuta kademesiyle,
hükümetiyle, emniyetiyle, halkıyla, siyasetçisiyle, STK’larıyla bir bütün
olarak devlet “suç” işlemelerini bekliyor.”
1 Ocak 2017 Pazar
Kurgu
Kendilerini “dindar, milliyetçi, muhafazakâr” olarak
tanımlayan kitleyi “Din elden gidiyor! Bu son savaşımız!” diyerek; kendilerini “lâik,
Atatürkçü, Kemalist, modern” olarak tanımlayan kitleyi de “Lâiklik elden
gidiyor! Ya hep, ya hiç!” diyerek tahrik edecekler... Böyle bir çatışmanın
sonunda, 15 Temmuz’dakine hiç benzemeyen esaslı bir askerî darbe gelir. Peki bu
bir ABD darbesi mi olur, Rusya darbesi mi? Muhtemelen 12 Mart 1971 darbe
teşebbüsü sürecinde olduğu gibi, sınırlarımızın dışındaki taraflar masaya
oturur, kendi aralarında pazarlık eder ve bir şekilde mutabakata varırlar...
Olan, birbirine giren sıradan vatandaşa olur. Yani toplumun her kesimi
kaybeder... Hepimiz kaybederiz... Bu işleri şaka zannetmeyin. Oyun oynamıyoruz!
Bu bir filim değil. Çatışmaya bu kadar hevesli olmayın! Sonu felâkettir...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)