Yıllar önce, siyasî / ideolojik, veya dînî / sosyolojik hangi sosyal katmana mensup olurlarsa olsunlar, az çok okuyup yazan bütün gençlerin ve yetişkinlerin gönlünde yatan aslan, bir dergi ya da gazete çıkarmak olurdu. Çoğu zaman kendilerine mâlî destek sağlayacak “hayırsever bir zengin” bulamazlar, küçük bütçeli reklamlar vererek ya da abone olarak kendilerine katkı sağlayacak esnafın, arkadaşların, dostların kapılarını çalarlardı… Umutsuz hayallerle çalınan kapılardan da çoğu zaman para yerine nasihat alınarak dönerlerdi… Gençler, “dava adamı” bildikleri zenginlere veryansın eder, kendi yağlarıyla nasıl kavrulacaklarının hesabını yapmaya başlarlardı…
Daha sonra kullanılmaya başlanan bilgisayarlar, işleri kısmen kolaylaştırmış ve hızlandırmışsa da, yine de bu günkü seviyede değildi. Dizgi, mizanpaj (sayfa düzeni), o kadar da kolay değildi. Bu gün yarım parmak büyüklüğündeki bir flash diske 64 GB (cigabayt) veri depolayabiliyorsunuz. Daha kısa zaman öncesine kadar kullanılan disketlerin (floppy disklerin) depolama kapasitesi ne kadardı, hatırlayanınız var mı? 1.44 (bir nokta kırk dört) MB (megabayt). Evet, sadece 1.44 MB...
Daha eskiye dönelim. Kâğıt sıkıntısı da vardı. Öyle her matbaada istediğiniz her kâğıt türünü bulamazdınız. Kaliteli kâğıtlar da pahalıydı zaten… Dizgi, film, montaj, baskı, kesim, harmanlama, ciltleme, dağıtım… Her şey çok zahmetli ve masraflıydı… Bütün bu zorlukların üstesinden gelmeyi başaran idealist gençler veya yetişkinler, bastırdıkları dergilerine ya da gazetelerine bekledikleri ilgiyi göremediklerinde, nasıl da sarsıcı hayal kırıklıkları yaşarlardı… Onca zahmet… Ama kimse satın almıyor, okumuyor…
Şimdilerde öyle mi? Baskı teknolojileri o kadar gelişti ki, eski
yıllardaki matbû heveslilerinin hayalini bile kuramadıkları güzellikte dergiler,
artık ilkokullar, liseler tarafından bile yayınlanabiliyor.
Benim asıl işaret edeceğim ürünler, bunlar değil. Artık
internet teknolojisi o kadar gelişti ki, söyleyecek sözü olan herkese kapılar
ardına kadar açık…
Twitter, facebook, You Tube, İnstagram, bloglar, önünüze
serilmiş durumda. Üstelik, karşınıza çıkan reklamları görmek gibi bir bedelin
dışında, tamamen bedava!.. Masaüstü bilgisayar, tablet, laptop ve cep
telefonundan herhangi birisi ve internetiniz varsa, artık siz de bir medya
patronusunuz… İnternet aboneliğiniz yoksa bile, her geçen gün daha da
yaygınlaşan ücretsiz wifi ağları, imdadınıza yetişiyor… Ürünlerinizin dağıtım meselesi de yok. Web adresiniz biliniyorsa, dünyanın neredeyse her tarafından okunabilirsiniz...
Kitlelere ulaşmak, artık çok kolay; ama gençler yine
düşünüyorlar: “Acaba ne yazsam, ne söylesem, ne göstersem?... Yazılacak her şey
yazıldı, söylenecek her söz söylendi, gösterilecek her şey gösterildi… Ne kaldı
geriye?...”
Burada bırakalım; zira meselenin bu bahsinin devamı hayli
uzun ve karmaşık… Başka bir gün, bu bahsi de konuşuruz; ama dedim ya,
söyleyecek bir sözünüz varsa, artık siz de bir medya patronusunuz. Kendi
dünyanızın medyasında…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder