Arapça cem eden; toplayan, bir araya getiren anlamındaki “Cami”
kelimesi, ﺟﺎﻣﻊ şeklinde yazılıyor. Yani, sağdan sola doğru “cim / c”, “elif / a”,
“mim / m” ve “ayın” harflerinden oluşuyor. Biz, Latin alfabesini kullanıyoruz.
Bu alfabede “ayın” harfinin karşılığı yok. Günümüzde, gündelik hayatımızda
konuşurken, içinde ayın harfi olan kelimeleri telâffuz ederken, ayın sesini
çıkarmıyoruz zaten. “Cami” derken de, m’den sonraki ayın sesini çıkarmıyor, onun
yerine “i” sesini çıkarıyoruz.
29 Eylül 2018 Cumartesi
28 Eylül 2018 Cuma
Kıskançlık, husûmet, iftira ve adaletsizlik, her devrin belâsı
Molla Lütfi, Osmanlı dönemi âlimlerinden birisidir. Doğum
tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1446 yılında doğmuş olduğu tahmin edilmektedir.
23 Ocak 1495’te bugünkü Sultanahmet Meydanı’nda boynu vurularak idam
edilmiştir.
Peki neden idam edilmiştir?
Gerekçe, “halkı saptıran bir zındık, varlığı din için
zararlı bir mülhid” olmasıdır. Kısacası, dinsiz, imansız bir adam olması... Peki
gerçekten de öyle miydi? İdama götürülürken sürekli ve yüksek sesle şehadet
getirmişti. Başı kesildikten sonra bile, kısa bir süre şehadet getirdiğine dair
rivayetler var...
27 Eylül 2018 Perşembe
Kırk katır mı, kırk satır mı?
Küreselleşmeciler, sadece “devlet”, “vatan”, “sınır”, “ordu” kavramlarına değil, bütün dinî ve millî değerlere de karşıdırlar. Kural ve sınır koyan, otorite / iktidar niteliği taşıyan her kişi, kurum ve kavram, onlar için itibardan düşürülmesi, tedavülden kaldırılması gereken şeylerdir.
Baskıya, sömürüye karşıdırlar; ezilen herkesin yanındadırlar; ama dünyanın en büyük sömürü ve soygun şebekesinin içinde olduklarını görmezler. Ancak hukuka, düşünce özgürlüğüne değer veren, eğitimli, kibar ve donanımlı insanlardır. Kültüre ve sanata azamî ölçüde önem ve değer verirler.
Ulusalcılar, millî değerleri el üstünde tutarlar. Emperyalizm karşıtıdırlar. Mücadelecidirler. Üretim ekonomisinden yanadırlar; ama her şeyi siyah-beyaz olarak görür, ara renkleri yok sayarlar. Savaş mantığıyla düşünürler. Ya dostsundur, ya düşman. Ortası yoktur. Savaş esnasında da tabi “şimdi hukukun, demokrasinin sırası değil”dir. Tek tipçidirler. Herkes kendileri gibi olsun isterler. Pek kibar oldukları da söylenemez. Savaşçıdan kibar olur mu? Kibarlıkla devrim yapılır mı? Kendilerini hep “cephede”ymiş gibi hissederler ve “imha kültürü” ile yaşarlar.
Küreselleşmeciler mi, ulusalcılar mı? Ya da, “Kırk katır mı, kırk satır mı?”
Ulusalcılar, millî değerleri el üstünde tutarlar. Emperyalizm karşıtıdırlar. Mücadelecidirler. Üretim ekonomisinden yanadırlar; ama her şeyi siyah-beyaz olarak görür, ara renkleri yok sayarlar. Savaş mantığıyla düşünürler. Ya dostsundur, ya düşman. Ortası yoktur. Savaş esnasında da tabi “şimdi hukukun, demokrasinin sırası değil”dir. Tek tipçidirler. Herkes kendileri gibi olsun isterler. Pek kibar oldukları da söylenemez. Savaşçıdan kibar olur mu? Kibarlıkla devrim yapılır mı? Kendilerini hep “cephede”ymiş gibi hissederler ve “imha kültürü” ile yaşarlar.
Küreselleşmeciler mi, ulusalcılar mı? Ya da, “Kırk katır mı, kırk satır mı?”
Etiketler:
değerler,
devlet,
devrim,
iktidar,
küresel sermaye,
küreselleşmecilik,
ordu,
otorite,
savaş,
sınır,
ulusalcılık,
vatan
26 Eylül 2018 Çarşamba
Yeni bir aşamaya geçiyoruz
ABD Başkanı Donald Trump,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Küreselleşme
ideolojisini reddediyoruz. Vatanseverlik doktrinini kucaklıyoruz” demiş. Bu
söz, son derece önemli bir söz.
Bilenler bilir ki, Dünya
genelindeki bütün siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel çalkantıların temel
sebebi, küreselleşmeci güçlerle küreselleşme karşıtı güçlerin ölümüne savaşıyor
olmaları...
Küreselleşmeci güç (Küresel
sermaye / Globalizm), paranın gücü ile devletler üstü bir yönetim kurmak
isteyen, “devlet”, “sınır” ve “ordu” kavramlarına karşı çıkan, “sınır tanımaz”
bir para şebekesi...
Karşı taraf ise, bu
devletler üstü bir gizli Dünya devleti kurmak isteyen küreselleşmecilere karşı
“devlet”, “sınır” ve “ordu” kavramlarına sahip çıkan “ulus devletçi” yapı...
20 Eylül 2018 Perşembe
Selâm olsun
Ahlâkî temelleriniz sağlamsa, zenginleşmek sizi eğitir ve
yükseltir. Zenginlik, size daha iyi bir eğitim imkânı sağlar. Daha iyi
okullarda öğrenim görebilir, eğitim kaynak ve araçlarına daha kolay
ulaşırsınız. Sık sık seyahat edebilmek de bu imkânlara dahildir. Farklı
coğrafyalar, farklı kültürler, medeniyetler ve farklı insanlar görürsünüz.
18 Eylül 2018 Salı
Şakası yok; memleket elden gidiyor
İktidar, sergilediği akıl almaz hatalarla, eleştirilmeyi
fazlasıyla hak ediyor. Evet; ama artık tehlike o kadar büyüdü ki, bu ülkenin âkil
insanlarının kafa kafaya verip çözüm üretmeleri gerekiyor. Zira şakası yok,
memleket elden gidiyor…
Bir sonraki aşama
Yıllar önce, “Ah biraz paramız olsa, ne hayırlı işler
yapardık” diyorlardı. Sonra, para geldi... Oluk oluk akarcasına geldi.
Hesapsız, kitapsız... “Bereket” değildi bu; başka bir şeydi…
Ardından lüks, konfor, israf ve çılgınlıklar... Şimdi “hayırlı
işler”in sırası değildi. “Akıyorken doldur” dönemindeydik... Bir sonraki aşama,
şimdiden kendini gösteriyor:
Bir imtihanın sonunda, Allah o paraları onlardan alacak ve
unuttukları yoksulluğu yeniden tadacak, yeniden hatırlayacaklar...
Bu konfora alışmış olanların, ondan mahrum kaldıklarında
düşecekleri durum, ne kadar da hazin olacak...
Dilencilik ahlâkı
Yüzünden riyâ akan, ezberlenmiş yalvarışlarla insanların
merhamet duygularını istismar eden ve muhtemelen sakat numarası yapan bir
dilenci:
- Allah rızası için bir çorba parası abi...
- Bende de yok kardeşim...
Ardından dua maskesiyle beddua geliyor:
Etiketler:
ahlak,
beddua,
borçlandırma,
değerler,
dilencilik,
dua,
ekonomi,
kapitalizm,
para,
sadaka
17 Eylül 2018 Pazartesi
Şarkılar, çağrışımlar ve hatıralar
“Kötü bir şarkı” olmasına rağmen sevdiğimiz şarkılar vardır.
Bu tür şarkıları dinlememizin sebebi, o şarkının çağrışımlarıdır,
hatırlattıklarıdır. Bazen bir dönemi, bazen belli bir zaman dilimini, ya da kısacık
bir ânı, bazen bir olayı ya da bir kişiyi taşırlar…
Sol’un stratejik hatası
Sol, dindar / muhafazakâr kitleyi ABD’nin maşası olarak
görüyor. Bu sebeple sol, dindarlar arasından en kötü örnekleri öne çıkarıp
muhafazakâr kitlenin itibarını düşürerek, dindar bir tabanı olan AK Parti
iktidarını zayıflatma stratejisi uyguluyor.
Ancak bu strateji, dindar / muhafazakâr kitlede yaygın olan
“Bunlar din düşmanı” algısını kuvvetlendiriyor ve ABD ile uyumlu sağ parti
iktidarlarının önünü açmaya devam ediyor…
Uluslararası İttifaklar
Zaman zaman hatırlatıyorum; yine not edelim. Türkiye’nin
yaşadığı siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel çalkantıların temel sebebi,
uluslararası ittifaklardaki yerinin kesinleşmemesinden kaynaklanıyor. Türkiye,
kimin yanında yer alacak? ABD’nin yanında mı, Rusya-İran-Çin üçlüsünün yanında
mı, AB’nin yanında mı?
“İslâm Dünyası” ya da “Türk Dünyası” ittifaklarından da söz
edilebilir; ama her ikisi de yönetimler nezdinde zaten yukarıdaki ya Atlantik,
ya Avrasya, ya da Avrupa ittifaklarının kontrolünde…
Sosyal medya paylaşımları
Sosyal medyada karşınıza, altında Yûnus Emre, Mevlânâ gibi
tarihî şahsiyetlerin isimlerinin yer aldığı sözlerden oluşan caps (yazı ve
resimden oluşan görseller) çıktığı zaman, onları hemen paylaşmayınız. Her
şeyden önce, 13’üncü yüzyılda yaşamış insanların o sözleri o üslûpta söylemiş
olup olamayacaklarını düşünün. Pek çoğu asılsız, uydurma…
Hamaset
Askerî darbeler, Atatürkçülük adına yapılmıştır ama her
darbe sonrası Türk ekonomisi, Amerikan ekonomisinin ve küresel sermayenin
hizmetçisi haline getirilmiştir. Aynı şekilde, bazı iktidarlar döneminde halkın
ibadet özgürlüğü genişletilmiş ama bu arada ülke vesayet altına alınmıştır…
Faiz politikası
Sayın Cumhurbaşkanı, keşke Merkez Bankası’nın da başkanı
olsa ve biz vatandaşlar, zât-ı âlîlerinin faiz politikasının gerçek yüzünü ve
ekonomik sonuçlarını hep beraber açık seçik olarak görme imkânı bulsak…
El koyma
Toplumda ve iş dünyasında, insanların / şirketlerin mal
varlıklarına ya da mevduat hesaplarına her an el konabileceği kanaati
oluşturursanız, bu kanaat, güvensizliği büyütür, yatırımcıyı tedirgin eder,
krizi tetikler…
Etiketler:
adalet,
ekonomi,
ekonomik kriz,
el koyma,
güvensizlik,
hukuk,
iş dünyası,
yargı
CHP’nin hisseleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Atatürk’ün vasiyeti gereği İş
Bankası’nda CHP’nin sahip olduğu %28 oranındaki hissenin Hazine’ye devredilmesi
gerektiğine dair sözlerinin ardından, bankanın hisseleri %4’ün üzerinde değer
kaybetmiş. İyi mi oldu şimdi?..
Yönetim krizi
Olup bitenler, şunu gösteriyor: Türkiye, hem uluslararası
ittifaklardaki yerini netleştirmeye, hem de bir ekonomi modelinde karar kılmaya
zorlanıyor. Mesele şu: Türkiye, yıllardır olduğu gibi yine “küresel sermaye”nin
boyunduruğuna mı girecek, yoksa direnip, üretim ekonomisine mi geçecek?..
Yönetim ve ekonomi modelleri
Siyaset, “Falan siyasetçi onu dedi, filan siyasetçi bunu
dedi” şeklindeki bir bakış açısıyla analiz edilmez. Siyasetin magazini yapılır
sadece. Bir kuş gibi havalanın ve olup bitenlere yukarıdan, “kuş bakışı” bakın.
Kim toplumu hangi istikamete sürüklüyor, görmeye çalışın…
16 Eylül 2018 Pazar
Müze zamları
Üretim maliyetinin artması sebebiyle firmaların ürünlerine
zam yapmaları "fırsatçılık" oluyor. Peki ya iktidarın, (elektriğe,
doğalgaza yaptığı zam bir tarafa), müzelerin bilet ücretlerine yaptığı zam ne
oluyor?..
Enkaz
Ülke ekonomisi öylesine korkunç bir girdabın içinde ki,
muhalefetin böyle büyük bir enkazı devralmak istediğinden emin değilim... Kim
girecek böyle büyük bir yükün altına?.. Elinizi nereye atsanız elinizde
kalıyor...
13 Eylül 2018 Perşembe
“Köylü sarı yaprak, millet üzgün…”
Fabrikalar üretimi durdurmak, esnaf kapılarına kilit vurmak,
şirketler iflâslarını istemek zorunda kalıyor… İktidar, artık büsbütün çözüm
üretemez, çare bulamaz hâle geldi. Ekonomik kriz, giderek daha da büyüyor,
büyüyecek…
12 Eylül 2018 Çarşamba
Lakap takmak
İslâm ahlâkında insanlara incitici, rencide edici, alaya
alıcı, küçültücü lakaplar takılmasına müsaade edilmez. Anadolu şehirleri ve
köyleri ise adeta lakaplar müzesi gibidir. Farz-ı muhâl (Gençlerin sözlüğünde
“Atıyorum”…) : Kel Ali, Çolak Ömer, Dilsiz Nuri, Aksak Cemal, Köse Hasan,
Dişlek Kâmil, Âmâ Veysel, Şaşı Hüsnü, Kör Yusuf, Şehlâ Hacer… v.s.
Etiketler:
Emirdağ,
İslam ahlakı,
köy,
kültür,
lakap,
Sagıp Atlı
Hem milliyetçilik, hem “Ensâr” telkini…
İktidar, bir taraftan yüksek dozda milliyetçilik yapıyor;
Türk olmayı üstün tutuyor ve öncelikli üstünlük atfediyor; diğer taraftan da
halkın Suriyeli mülteciler karşısında “Ensâr” tavrı takınmasını bekliyor. Oysa
milliyetçiliğin yükseldiği bir ülkede yabancı düşmanlığının yükselmesi
kaçınılmazdır.
İktidar, nüfus artışını teşvik ediyor. Esasen doğru; çünkü
nüfus, stratejik bir güçtür. İnsan, iş gücüdür, üretimdir. Ekonominin de
vazgeçilmezidir. Diğer taraftan, Peygamber Efendimizin “Evleniniz, çoğalınız;
çünkü ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” mealindeki
hadîs-i şerîfi de bir ölçü…
Facebook ile twitter
Facebook ile twitter arasında biraz hava / atmosfer farkı
var. Facebook, hatırı sayılır oranda istisnaları olsa da, genellikle “Bahçalarda
böğrülce, oynar gelin görümce” havasında. Biraz aile havası... Paylaşımlar, “Çocuklar
yabancı değil” rahatlığında... Twitter ise çok daha politik, daha saldırgan...
Entrikalar, operasyonlar, kumpaslar... Profillerin çoğu kimliksiz, sahte... Her
iki mecrayı da çok seviyorum. İyi kullanılırsa, hem muhteşem bir sosyal gözlem
imkânı sağlıyor, hem de hakikaten bilgilendirici oluyor. Yeter ki, isabetli
adresleri takip edin. Her iki mecrada da sosyal çevrenizi kendiniz
belirliyorsunuz nasıl olsa...
Talihli şehirler
Bazı şehirler, coğrafyasından dolayı talihlidirler. Geçmişte
Bağdat Yolu, İpek Yolu gibi uluslararası ticaret yollarının güzergâhında
bulunmuşsa yahut deniz yolu ticareti için elverişli bir liman şehri ise, tabiî
bir üstünlük elde etmiş oluyor ve o üstünlük hâlâ devam ediyor…
Yatırımları durdurmak
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, 24 Haziran
seçimleri öncesinde, “Biz iktidar olursak, üretime ve acil / öncelikli
ihtiyaçları gidermeye yönelik olmayan (nakit paraya ihtiyaç olan bir dönemde
hazineden harcama yaptıran) yatırımları durduracağız” dediğinde, bazı gazeteler
“Yıkım ittifakı” şeklinde manşetlerle çıkmışlardı.
Dergi çıkarma hayali
4-5 aydır bir dergi çıkarma niyeti nüksetmişti. Arkadaşlarla
kendi aramızda istişare ediyor, nereden ve ne şekilde başlayabileceğimizi
müzakere ediyorduk. Diğer maliyet kalemlerine ilâve olarak kâğıt fiyatlarının
da başı göğe erince, biz başımızı öne eğdik… Hayallerimizi bir başka bahara
erteledik. Şimdi, birer birer kapanan dergilerin haberlerini okuyoruz…
Okullar ve güvenlik
Okullara 20 bin güvenlik görevlisi alınacakmış. Bu, artık
okulların bile tekin yerler olmaktan çıktığını gösteriyor. (Uyuşturucu kullanan
gençler, uyuşturucu satan adamlar, bıçak taşıyan ve kavgada kullanan gençler,
birbirleriyle ölümüne kavga eden erkekleşmiş genç kızlar…)
İstişare
İşlerini istişare ile yaparsan, sonucu kötü bile olsa,
bedelini ve sorumluluğunu, istişare ettiklerinle paylaşırsın. Herkes, alınan
kararın sonucuna katlanır. Ama istişare etmezsen, bedelini tek başına ödemek
zorunda kalırsın. Yapayalnız…
Türkiye’nin yeri
Türkiye’nin en az 200 yıldır yaşadığı siyasî ve sosyal
çalkantıların temel sebebi malûm: Türkiye, Dünya’daki yerinin neresi olması
gerektiğine kendi iradesiyle bir türlü karar veremiyor. Neresi? Doğu mu, Batı
mı? ABD’nin, İsrail’in yanı mı, Rusya’nın, İran’ın yanı mı, AB’nin yanı mı?..
Şiir sadizmi, mısra faşizmi…
“Ne kadar anlaşılmaz, çözülmez mısralar yazarsam, o kadar
büyük şair olurum” zannediyorsan, yanılıyorsun. Şair misin, bulmaca yazarı mı?
İnsanlar, şiir mi okuyacaklar, senin ifadelerini çözmekle mi uğraşacaklar? Onlar
senin şiir kölelerin mi?..
Orhan Veli’nin, herkesin kolaylıkla anlayıp, haz duyarak
okuduğu “İstanbul’u dinliyorum” şiiri, kötü bir şiir midir? “Bir kadının suya
değiyor ayakları”, “Dinmiş lodosların uğultusu içinde”, “Bir kuş çırpınıyor
eteklerinde” ifadeleri, zayıf ifadeler midir?
11 Eylül 2018 Salı
Türkçe ve millî güvenlik
Türkçenin bozulması; imlâsından koparılması, kelimelerinin,
atasözlerinin, deyimlerinin ve ifade biçimlerinin / söyleyiş tarzının
unutulması, artık bir “millî güvenlik” meselesi hâline gelmiştir…
Ben neciyim?
Ne küreselleşmeciyim, ne liberal, ne ulusalcı-milliyetçi, ne
Kemalist, ne sağcı, ne solcu, ne İslâmcı… Kendimi, Batının ideolojileriyle,
tasnifleriyle, terimleriyle, tanımlamalarıyla tanımlayacak değilim. Kendimi,
mutlaka bunlardan birisini tercih etmek zorunda hissetmiyorum. Bağımsız ve ön
yargısız düşünmeye çalışan bir Müslümanım…
Sol’da dizayn
Bir taraftan CHP’de iç kargaşa yaşanıyor, bir taraftan
Cumhuriyet gazetesi el ve ideoloji değiştiriyor. Yani hem solu yeniden
şekillendiriyorlar, hem de solun gazetesini…
Diyâr-ı küfür, mülk-i İslâm
Ziya Paşa, “Diyâr-ı küfrü gezdim, beldeler kâşâneler gördüm.
/ Dolaştım mülk-i islâm’ı, bütün viraneler gördüm.” demişti. O günlerden
bugünlere kadar, o görüntü hâlâ değişmedi…
Derin koalisyon
Benim gördüğüm siyasî fotoğraf şöyle: Her ne kadar yönetim
vitrininde “tek adam” olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan gözüküyor olsa da,
Türkiye’yi aslında arka planda kısmen gizlenen “derin” bir koalisyon yönetiyor.
AK Parti-MHP koalisyonu değil bu. Daha derin bir koalisyon…
“Giriş yapmak” garabeti
Siz hiç, herhangi bir Türk’ün, “Kedi, pencereden içeri giriş
yaptı” dediğini duydunuz mu? “Kedi, pencereden içeri girdi” deriz. Peki o halde
habercilerimiz, neden “Cumhurbaşkanı, az önce toplantı salonuna giriş yaptı”
şeklinde abuk sabuk ifadeler kullanırlar? Türkçede bu anlamda “giriş yapmak”
diye bir ifade var mıdır?
Etiketler:
dil hataları,
giriş yapmak,
haber dili,
imla,
Türkçe
Türkçe, filimler, diziler, reklâmlar, şarkılar
Bir dil, sürekli tekrar edilen alanlarda bir telkine
dönüşür. Filimler, diziler, reklâmlar, şarkılar, haberler, bu alanlardandır. Bu
iletişim araçlarında kullanılan kelimeler ve ifade biçimleri, isteseler de
istemeseler de, gün boyu insanların kulaklarına gelir.
Bu bakımdan, bu alanlarda ve bu nakil araçlarında kullanılan
dile son derece dikkat etmek gerekir. Ne yazık ki, en fazla tahribat da bu
alanlarda ortaya çıkıyor, Türkçeye en şiddetli darbeleri bu araçlar indiriyor.
10 Eylül 2018 Pazartesi
Doğru ve güzel Türkçe
Eğer emperyalizme ve işgale direneceksek, her alanda
direnmemiz gerekir. Sınırlarımızı korumak konusunda kahraman askerimize ve
polisimize güveniyoruz. Dualarımız onlarla… Ama savunulacak daha o kadar çok
alan var ki… Dilimiz, Türkçemiz de onlardan biri…
Bir genç, zaman içinde kendi dilini unuttukça, duygularını
ve düşüncelerini kendi diliyle ifade edemez hale geldikçe, ihtiyaç duyduğu
kelimeleri yabancı dillerden almaya başlar. Son yıllarda olduğu gibi…
Kankaların sin-kaf’lı muhabbetleri
Arapça “sin” ve “kaf” harfleri, bizim de kullandığımız Latin
alfabesinde “s” ve “k” harflerine karşılık geliyor. “Sin-kaflı sözler” ifadesi,
içinde “s…k…” harflerini barındıran edepsiz küfürleri edepli bir şekilde
tanımlamak için kullanılıyor.
Yakışıklı genç adamlar ve güzel genç kızlar, son yıllarda
bir araya geldiklerinde, bu “sin-kaflı” cümlelerle konuşuyorlar. Kahkahalar
arasında… Bunu, alenen, toplumun ve gündelik hayatın içinde yapıyorlar.
Sessiz ve hazin bir göç
Türkiye’de, özellikle son birkaç yıldır, sessiz ve hazin bir
göç yaşanıyor. “Suçlu” ilân edildikleri için ülkeyi terk edenleri
kastetmiyorum.
Bu ülkenin iyi eğitim almış, çeşitli seviyelerde yabancı dil
bilen, meslek sahibi ya da meslek sahibi olabilecek vasıflar taşıyan,
çoğunlukla gençlerden oluşan bir kitle, hazin bir sessizlik, hazin bir
mutsuzluk ve umutsuzluk içinde ülkeyi terk ediyorlar…
Böyle yapmakta haklı ya da haksız oldukları konusu, ayrı bir
müzakere konusu; ama yalın ve endişe verici bir gerçek var: Bu toprakların
insanları, hiç istemedikleri halde, kendi vatanlarını terk ediyorlar…
Romanlar ve tablolar
Yağlı boya resmi, lisede resim dersinde bir kere denedim ama
hiç de umut veren bir sonuç alamadım. İyi bir ressam olsaydım, eski roman
yazarlarımızın romanlarında tasvir ettikleri “eski İstanbul”u yağlı boya
tablolar hâlinde resmederdim… Yani, cümleleri resme dönüştürürdüm. Bunu,
ressamlara bir teklif olarak da kabul edebilirsiniz…
Siyah-beyaz fotoğraflar ve eski İstanbul
Twitter’da “Eski İstanbul” hasretiyle ve o başlık altında
yayınlanan fotoğrafların pek çoğu, duyulan hasretle örtüşmüyor. Pek çoğu,
caddelerin, sokakların bakımsız, pis, çamur içinde bırakıldığı, savaş
yorgunluğu ve yoksunluğu dönemine ait fotoğraflar.
“İslâmî” edebiyat dergileri
“İslâmî” hassasiyetler içinde yürüyen bir edebiyat
dergisinin bazı eski sayılarında birkaç hikâye okudum ve şunu gördüm: Hikâye
yazarları, anlatım tekniği bakımından şiir, deneme ve hikâye dili arasında
kararsız kalmışlar. Bazı cümleler şiire, bazı cümleler denemeye, bazı cümleler
hikâyeye yöneliyor. Kötü…
Çiğdem Toker
Cumhuriyet gazetesi, bir yargı operasyonuyla “ulusalcı” bir
yönetimin eline geçti. 22 kişi, gazeteden ayrıldı. Ben, en çok Çiğdem Toker’in
ayrılmasına üzüldüm. Ekonomi alanında perde arkasında olup biten ama kamuoyunun
habersiz kaldığı pek çok konuyu, sağlam ve temiz haberleriyle o gündeme
taşıyordu…
Muhtemel ayrışmalar
Suriye - İdlip meselesinden dolayı önümüzdeki günlerde
muhafazakâr camia içinde derin görüş ayrılıklarına ve şiddetli fikir
çatışmalarına şahid olacağız. Tıpkı Irak'ın işgal edildiği dönemde olduğu
gibi...
Anlaşılmaz şiirler
Bir şair, bir şiir yazıyor, sonra yüzlerce adam, o şairin o
şiirde ne anlatmak istemiş olabileceği üzerine yıllarca salon toplantıları
düzenliyor. Kimsenin aklına “Beyler, sevdiğimiz bir adamdır ama berbat bir şiir
yazmış” demek gelmiyor...
9 Eylül 2018 Pazar
Mısradan önce cümle
Şiir, sözün zirvesidir. Daha doğru düzgün “cümle” kurmayı
öğrenmeden “mısra” yazmaya yelteniyorsun. Buna heveslenmen çok iyi bir şey; ama
önce ana diline vakıf olman gerekir. “Ben duvar yazıları, kamyon, minibüs ve facebook
vecizeleri yazayım yeter” diyorsan, mesele yok...
İyi şiir
Şiir, biraz da basit gözüken cümlelere güçlü, derin,
etkileyici, sarsıcı anlamlar yükleyebilmektir. “Cümle”, o zaman “mısra” olur.
Kimsenin anlamadığı ve anlaması da mümkün olmayan, dil hatalarıyla dolu
mısralar yazınca iyi şiir yazmış olmazsın...
8 Eylül 2018 Cumartesi
Türkiye’deki Suriyeli mülteciler meselesi
“Türkiye’deki Suriyeli mülteciler”in, siyasî, sosyolojik ve
ekonomik açıdan pek çok probleme sebep olduğu muhakkak.
İktidar, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere kucak açmasını
başlangıçta “ensar” kavramıyla topluma benimsetme yoluna gitmişse de, siyasî
bakımdan Avrupa Birliği’ne (AB) karşı bir koz olarak kullandı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın AB’ye karşı mitinglerde sık sık “Bak, kapıları açarım haa!” diyerek,
Suriyelileri bir tehdit unsuru olarak kullandığı, hafızalarımızdaki tazeliğini
koruyor.
7 Eylül 2018 Cuma
Cenaze bayramları…
Anadolu köylerinin yalnızlığını, yapayalnızlığını, babamın
cenazesinde fark etmiştim. Şöyle tuhaf ve sarsıcı bir vesileyle:
Babam, 1974’ten 2008 yılına kadar İstanbul’da yaşamış,
hastalıklar ona ömrünün sonuna yaklaştığını fısıldamaya başladığında, memleketi
Yozgat’a, Sarıkaya ilçesine, Akbucak köyüne, cefakâr ağabeyimin yanına gitmeye
karar vermişti.
Öldüğünde köyüne defnedilmeyi vasiyet etmişti.
Etiketler:
Akbucak köyü,
bayram,
cenaze,
hüzün,
köy,
ölüm,
Sarıkaya ilçesi,
yalnızlık,
yaşlılık,
Yozgat
6 Eylül 2018 Perşembe
Gittikleri yer, iyi bir yer değil
İktidar, AK Parti’li olmayan herkesi dışlayarak, kendince AK
Parti’li olmaya mecbur bırakmaya çalışarak, kendine kötülük ediyor; çünkü bu
politika sonucunda bir kısım insanlar, AK Parti’yi hiç beğenmedikleri halde AK
Parti’li gözükmeye yöneliyorlar.
Bu, AK Parti’nin yola çıkarken tanımlayıp beyan ettiği
kimliği, büsbütün siliyor. Partiyi kimliksizleştiriyor. Parti, riyakâr ve
menfaatçi insanlardan oluşan bir “iş ve işçi bulma kurumu”na dönüşüyor.
Türkiye, sadece AK Parti’lilerin ve MHP’lilerin ülkesi midir?
AK Parti fanatikleri, her eleştiriyi bir saldırı olarak
algılama hatasından bir türlü kurtulamıyorlar. Bu tavır, en fazla kendilerine
zarar veriyor aslında. Eleştirileri cezalandırdıkça, korkunç hatalar devam
ediyor ve iktidar, giderek daha da başarısız hale geliyor…
Eleştirenleri cezalandırmak yerine, eleştirilerden
faydalanmayı deneseler, hem yanlış işler daha kolay düzelecek, hem de toplum
rahatlayacak.
Etiketler:
AK Parti,
bilim ve teknoloji,
CHP,
çevre ve şehircilik,
eğitim,
ekonomi,
fanatizm,
İYİ Parti,
kutuplaştırma,
kültür,
MHP,
Recep Tayyip Erdoğan,
sosyal barış,
SP,
tarım ve hayvancılık
5 Eylül 2018 Çarşamba
Ne olacak, ne yapmalı?
Eldeki verilere göre tahminde bulunacak olursak, ekonomik
krizin önümüzdeki aylarda daha da derinleşeceği öngörüsünde bulunabiliriz. Mevsim
şartları sebebiyle ısınma, giyinme, okul masrafları gibi masraf kalemlerinin çoğalacağı
kış aylarında, hayat pahalılığı daha yakıcı şekilde hissedilecek. Döviz kurunun;
elektrik, doğalgaz, akaryakıt fiyatlarının yükselmesi sebebiyle fabrikalarda
üretim maliyetleri yükseldi. Bu maliyet artışı, kış aylarında iğneden ipliğe
bütün mamullere yansıyacağı için, enflasyon oranı da yükselecek. İflas edip
kapanan iş yerlerinin sayısının artacağı da çok açık…
3 Eylül 2018 Pazartesi
Belediye seçimleri yaklaşırken
Mahallî İdareler Genel Seçimi (yaygın kullanımıyla belediye
seçimleri) yaklaşıyor. İktidar, pek çok bakımdan avantajlı durumda ve ince
hesaplarla ciddi bir hazırlık içinde. CHP ve İYİ Parti, kendi iç meseleleriyle
uğraşmaktan başını kaldıramaz hale gelmiş, bölünüp parçalanmış, hazırlıksız,
şevksiz, heyecansız ve niyetsiz bir görüntü veriyor…
SP ise, başarılı belediyecilik döneminin daha sonra AK
Parti’nin hanesine yazılmış olmasının; ardından da mecrasından ve hedefinden
saptırılmış olmasının talihsizliğini yaşıyor. Parasızlık ve imkânsızlık, çok
önemli ve geçerli bir mazeret; ama halka bir belediyecilik modeli sunması ve
güven vermesi gerekiyor…
Muhalefetin işi çok zor…
Kadrolaşırken
İktidar, kadrolarını oluştururken, “AK Partili olanlar ve
olmayanlar” şeklinde bir tasnif yapmak yerine, liyakatı esas alsaydı, sonuç çok
daha farklı olabilirdi.
Meselâ, CHP’li, SP’li yetkin insanlara gidip, “Sizin AK
Parti’li olmadığınızı, hatta bize çok sert muhalefet ettiğinizi biliyoruz; ama
sizin bunu iyi niyetle yaptığınızı da biliyoruz. Bilginizden, tecrübenizden, zekânızdan
ve yurtseverliğinizden faydalanmak isteriz.
El değiştiren sermayeye ne oldu?
“Sermaye el değiştirmeden iktidar değişmez.” Doğru. AK Parti
/ Erdoğan iktidarı da gerçek bir iktidar değişimi için sermayeye el değiştirdi.
Sermayeyi rakip tarafın elinden aldı, kendisine yakın gördüğü tarafa verdi.
Burada temel mesele şu: El değiştirmesi sağlanan sermaye,
hangi amaçla, hangi alanlarda, ne şekilde kullanılıyor? Har vurulup harman
savrularak talan mı ediliyor, üretime ve dolayısıyla kalkınmaya yönelik olarak
mı kullanılıyor? Cevabı ortada…
Tıkanmışlık
Türkiye, iktidarıyla, muhalefetiyle tıkanmış vaziyette. Her
alanda tam bir tıkanmışlık yaşanıyor. Tıkanmışlık, çözüm üretememek…
Böylesi tıkanma dönemlerinin ardından mutlaka büyük
çalkantılar olur ve uyandığımızda karşımızda yeni bir ekonomi modeli ve sosyal
politikalar buluruz.
Artık kimlerle sohbet edeceğiz?
Biz küçük bir çocukken ezkaza küfürlü bir cümle kuracak
olsak, büyüklerimiz, “Ağzına biber sürerim” diyerek bizi uyarırlardı. Yöntem
çok isabetli olmasa da biz çocuklar, bu ikaz sayesinde, ettiğimiz “ayıp”ın
farkına varır ve mahcup olur, tekrarlamaktan kaçınırdık.
Böylesi ayıplar, gençlik dönemimizde vuku bulmuşsa,
“Utanmıyor musun böyle konuşmaya” şeklinde tepkilerle karşılaşırdık.
Üstelik bizi uyaranlar, sadece annemiz, babamız, abimiz,
ablamız olmazdı. Sokaktan geçen herhangi bir yetişkin, herhangi bir çocuğu,
genci uyarma hakkına ve yetkisine sahipti. “Tamam amca”, “peki teyze” diye
karşılık verdiğimiz büyüklerdi hepsi…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)