12 Eylül 2018 Çarşamba

Hem milliyetçilik, hem “Ensâr” telkini…

İktidar, bir taraftan yüksek dozda milliyetçilik yapıyor; Türk olmayı üstün tutuyor ve öncelikli üstünlük atfediyor; diğer taraftan da halkın Suriyeli mülteciler karşısında “Ensâr” tavrı takınmasını bekliyor. Oysa milliyetçiliğin yükseldiği bir ülkede yabancı düşmanlığının yükselmesi kaçınılmazdır.

İktidar, nüfus artışını teşvik ediyor. Esasen doğru; çünkü nüfus, stratejik bir güçtür. İnsan, iş gücüdür, üretimdir. Ekonominin de vazgeçilmezidir. Diğer taraftan, Peygamber Efendimizin “Evleniniz, çoğalınız; çünkü ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” mealindeki hadîs-i şerîfi de bir ölçü…

Ancak, bu stratejileri hayata geçirmeden evvel, nüfus artışının beraberinde, iş imkânları, barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi sosyal şartların, imkânların ve hizmetlerin de hazırlanması / sunulması gerekiyor. Aksi halde nüfus, taşınmaz bir yüke dönüşüyor.

Esasen, ABD ve Rusya’nın planı gereği Avrupa Birliği’ne karşı bir baskı ve tehdit unsuru olarak kullanmak hatasıyla ülkemize kabul edilen 3,5 milyon Suriyeli mülteciye 35 milyar Dolar harcar ama o büyük iş gücünü üretime dönüştüremezseniz, baskı yaptığınız AB’den para beklersiniz…

Bütün bunların üzerine bugünlerde başlayan İdlip saldırılarının sonucunda 2 milyon daha Suriyeli mülteci akını ihtimali doğunca, kara kara düşünürsünüz…

Bu topraklar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, çeşitli ırklara ve dinlere, farklı kültürlere mensup insan kitlelerinden oluşan, “çok kültürlü” bir yapıya sahipti. Osmanlı devlet idaresi, bu farklılıkları bir zenginliğe dönüştürmüştü.

Şimdi ise iktidar, hem farklılıkları bir ayrıştırma ve düşmanlaştırma unsuru olarak kullanıyor, hem de halkı birlik ve beraberliğe davet ediyor. Bu politikalarla mümkün mü? Halk, kendi ırkından, kendi dininden, kendi vatanından olan insanlarla bir araya gelemeyecek kadar kutuplaştırılmışken, Suriyelilerle nasıl beraber yaşayacak?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder