İktidar, bir taraftan yüksek dozda milliyetçilik yapıyor;
Türk olmayı üstün tutuyor ve öncelikli üstünlük atfediyor; diğer taraftan da
halkın Suriyeli mülteciler karşısında “Ensâr” tavrı takınmasını bekliyor. Oysa
milliyetçiliğin yükseldiği bir ülkede yabancı düşmanlığının yükselmesi
kaçınılmazdır.
İktidar, nüfus artışını teşvik ediyor. Esasen doğru; çünkü
nüfus, stratejik bir güçtür. İnsan, iş gücüdür, üretimdir. Ekonominin de
vazgeçilmezidir. Diğer taraftan, Peygamber Efendimizin “Evleniniz, çoğalınız;
çünkü ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” mealindeki
hadîs-i şerîfi de bir ölçü…
Ancak, bu stratejileri hayata geçirmeden evvel, nüfus
artışının beraberinde, iş imkânları, barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi
sosyal şartların, imkânların ve hizmetlerin de hazırlanması / sunulması
gerekiyor. Aksi halde nüfus, taşınmaz bir yüke dönüşüyor.
Esasen, ABD ve Rusya’nın planı gereği Avrupa Birliği’ne
karşı bir baskı ve tehdit unsuru olarak kullanmak hatasıyla ülkemize kabul
edilen 3,5 milyon Suriyeli mülteciye 35 milyar Dolar harcar ama o büyük iş
gücünü üretime dönüştüremezseniz, baskı yaptığınız AB’den para beklersiniz…
Bütün bunların üzerine bugünlerde başlayan İdlip
saldırılarının sonucunda 2 milyon daha Suriyeli mülteci akını ihtimali doğunca,
kara kara düşünürsünüz…
Bu topraklar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, çeşitli
ırklara ve dinlere, farklı kültürlere mensup insan kitlelerinden oluşan, “çok
kültürlü” bir yapıya sahipti. Osmanlı devlet idaresi, bu farklılıkları bir
zenginliğe dönüştürmüştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder