8 Eylül 2018 Cumartesi

Türkiye’deki Suriyeli mülteciler meselesi

“Türkiye’deki Suriyeli mülteciler”in, siyasî, sosyolojik ve ekonomik açıdan pek çok probleme sebep olduğu muhakkak.

İktidar, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere kucak açmasını başlangıçta “ensar” kavramıyla topluma benimsetme yoluna gitmişse de, siyasî bakımdan Avrupa Birliği’ne (AB) karşı bir koz olarak kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye karşı mitinglerde sık sık “Bak, kapıları açarım haa!” diyerek, Suriyelileri bir tehdit unsuru olarak kullandığı, hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.

“Ensâr” kelimesi, Arapça “yardımcı” anlamına gelen “Nâsır” kelimesinin çoğulu. “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e ve muhacirlere (baskılardan kaçan sığınmacılara) yardımcı olan Medineli Müslümanlar” için kullanılan bir terim.

Muhafazakâr / dindar kesim, bu kavramın gereği olarak Suriyeli mültecilere kucak açmayı onayladı; ancak bir süre sonra hem sosyolojik hem ekonomik sıkıntılar baş gösterince, toplumda rahatsızlıklar meydana çıkmaya başladı.

Ucuz iş gücü sebebiyle haksız rekabete sebep oldukları, hırsızlık ve fuhuş gibi olaylara karışmaları sebebiyle toplum düzenini bozdukları gibi gerekçeler, toplumda yaygınlık kazanmaya başladı. Bu gerekçelerin üzerine, “Devlet, Suriyelilere bedava ev, karşılıksız maaş veriyor” iddiaları da eklenince, tepkiler daha da yükselmeye başladı. 15 Temmuz’dan sonra halkta oluşan “Biz, vatanımız için canımızı ortaya koyup çarpıştık ve kazandık” düşüncesi, “Onlar da ülkelerine dönüp kendi vatanları için çarpışsınlar” düşüncesinin ağırlık kazanmasında etkili oldu. Diğer taraftan, iktidarın dozunu giderek artırdığı “milliyetçi” söylemler, “yabancı düşmanlığı”nı körükleyen bir etki oluşturdu. Zira dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, milliyetçi söylemler yükseldiğinde yabancı düşmanlığı da yükselir. Avrupa ülkelerinde görülen “Türk düşmanlığı” akımları da hep “milliyetçi” grupların içinden çıkmaktadır…

Esasında, bu konuda en masum durumda olanlar, belki Suriyeli mültecilerdir; zira onlar asker değillerdi ve hava bombardımanları karşısında sadece iki seçenekleri vardı: Ya ölecekler, ya da Türkiye’ye sığınacaklardı…

Bu konuda yaşanan problemler, Türkiye yönetiminin “mültecilere kucak açma” kararını plansız bir şekilde hayata geçirmesinden kaynaklandı. Sosyolojik, kültürel ve ekonomik tedbirler alınması gerekiyordu. Evet bu, gerçekten çok zor bir işti; ama şimdi karşılaşılan zorluklar daha büyük…

Bu konu, çeşitli gruplar tarafından, çeşitli sebeplerle fena halde kaşınıyor. Bu günlerde yaşanan ekonomik kriz de, “günah keçisi” arayan ama iktidara karşı da sesini çıkaramayan kitlelerin öfkesinin Suriyelilere yönelmesinde etkili oluyor…

Bu konuda birtakım “kışkırtıcı ajanlar”ın sahada faaliyet gösterdikleri de anlaşılıyor.

Kimi gruplar, bu konu üzerinden iktidarı zor durumda bırakmayı; kimi gruplar, Türkiye’nin Suriye politikasını değiştirmesi için mülteciler konusunu bir baskı aracı olarak kullanmayı; kimi gruplar da mültecileri bir “iç çatışma”yı tetikleyici unsur olarak kullanmayı hedefliyor…

Türkiye’deki Suriyeli mülteciler, büsbütün masum da değiller. Türkiye’nin hemen hemen bütün şehirlerinde şımarık, pervasız, edepsiz, kaba-saba tavırlar sergileyen, hırsızlık ve fuhuş gibi toplum düzenini bozan kötülükler sergileyen bir kısım mülteciler, halkın “ensâr” yaklaşımından uzaklaşmasına sebep oluyor. Diğer taraftan, yukarıda belirttiğimiz üzere “ucuz iş gücü” olmaya razı oluşları sebebiyle haksız rekabete sebep oldukları düşüncesi, gerilimin yükselmesine sebep oluyor.

Bu günlerde sosyal medyada “Suriyeliler defolsun” sloganıyla başlatılan kampanya, meselenin hangi boyutlara taşınabileceği konusunda bir fikir veriyor…  

Yakın gelecekte İdlip’e düzenlenebilecek bombardıman sonucunda yüz binlerce Suriyelinin daha Türkiye’ye sığınmaları ihtimali, bu konuda acil tedbirler almayı zarurî hale getiriyor.

“Türkiye’deki Suriyeliler” konusunun, gerektiğinde kullanılmak üzere bir “çatışma alanı” olarak seçildiği anlaşılıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder