İslâm ahlâkında insanlara incitici, rencide edici, alaya
alıcı, küçültücü lakaplar takılmasına müsaade edilmez. Anadolu şehirleri ve
köyleri ise adeta lakaplar müzesi gibidir. Farz-ı muhâl (Gençlerin sözlüğünde
“Atıyorum”…) : Kel Ali, Çolak Ömer, Dilsiz Nuri, Aksak Cemal, Köse Hasan,
Dişlek Kâmil, Âmâ Veysel, Şaşı Hüsnü, Kör Yusuf, Şehlâ Hacer… v.s.
Hoş, lakap takılan Anadolu insanı bundan çok da rahatsız
olmaz, kabullenirdi. Eğer -farz-ı muhâl- “Sidikli Fikret” ya da “Yalancının
Muhlis” gibi her şeyi alenen âşikâr eden lakaplar değilse… Zira, köy yeri
burası; bir lakap, kolay kolay silinmez, ömür boyu yapışır üzerine…
Emirdağ yöresinden bir türküde bir lakap:
“Seyrekbasan derler, öz adım Nuri / Gel otur yanıma Kezi’nin
Hayri.”
Sagıp Atlı’nın bir makalesinde rastladım. Bir ağıtta, lakaba
sitem var:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder