Türkiye’de, özellikle son birkaç yıldır, sessiz ve hazin bir
göç yaşanıyor. “Suçlu” ilân edildikleri için ülkeyi terk edenleri
kastetmiyorum.
Bu ülkenin iyi eğitim almış, çeşitli seviyelerde yabancı dil
bilen, meslek sahibi ya da meslek sahibi olabilecek vasıflar taşıyan,
çoğunlukla gençlerden oluşan bir kitle, hazin bir sessizlik, hazin bir
mutsuzluk ve umutsuzluk içinde ülkeyi terk ediyorlar…
Böyle yapmakta haklı ya da haksız oldukları konusu, ayrı bir
müzakere konusu; ama yalın ve endişe verici bir gerçek var: Bu toprakların
insanları, hiç istemedikleri halde, kendi vatanlarını terk ediyorlar…
Bir ülke için son derece vahim, son derece endişe verici
olan bu durum, bu ülkenin sivil toplum kuruluşlarının, medyasının, sosyologlarının,
şairlerinin, yazarlarının “dert listeleri”nde yer almıyor…
Arkadaşlar, bu ülke, en değerli kaynakları olan insan
kaynaklarını kaybediyor. Bu ülke eriyor. Devlet ve sivil toplum, bundan
endişelenmeyecekse, buna karşı tedbir almayacaksa, buna çare üretmeyecekse,
başka ne zaman, ne yapacak?
Ülke, giderek daha kesif bir hâl alan, kasvet yüklü karanlık
bir havanın ağırlığı altında, belirsizliklere doğru sürükleniyor. Bu kasveti,
bu sis perdesini, bu belirsizlikleri dağıtmak, karanlık gökyüzünü yeniden
aydınlatıp mavileştirmek, yeniden umutları yeşertmek için, el ele vermemiz
gerekiyor.
Mesele, sadece Doların Türk Lirası karşısındaki değerinin
anormal bir şekilde yükselmesinden ibaret değil ki. Bu ülkenin sosyal yapısı,
dengesi bozuldu, şirâzesi dağıldı. İnsanlar, kendilerini ayakta tutacak olan ve
çocuklarına miras olarak devretmeleri gereken değer yargılarını kaybediyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder