10 Eylül 2018 Pazartesi

Sessiz ve hazin bir göç

Türkiye’de, özellikle son birkaç yıldır, sessiz ve hazin bir göç yaşanıyor. “Suçlu” ilân edildikleri için ülkeyi terk edenleri kastetmiyorum.

Bu ülkenin iyi eğitim almış, çeşitli seviyelerde yabancı dil bilen, meslek sahibi ya da meslek sahibi olabilecek vasıflar taşıyan, çoğunlukla gençlerden oluşan bir kitle, hazin bir sessizlik, hazin bir mutsuzluk ve umutsuzluk içinde ülkeyi terk ediyorlar…

Böyle yapmakta haklı ya da haksız oldukları konusu, ayrı bir müzakere konusu; ama yalın ve endişe verici bir gerçek var: Bu toprakların insanları, hiç istemedikleri halde, kendi vatanlarını terk ediyorlar…

Bir ülke için son derece vahim, son derece endişe verici olan bu durum, bu ülkenin sivil toplum kuruluşlarının, medyasının, sosyologlarının, şairlerinin, yazarlarının “dert listeleri”nde yer almıyor…

Arkadaşlar, bu ülke, en değerli kaynakları olan insan kaynaklarını kaybediyor. Bu ülke eriyor. Devlet ve sivil toplum, bundan endişelenmeyecekse, buna karşı tedbir almayacaksa, buna çare üretmeyecekse, başka ne zaman, ne yapacak?

Ülke, giderek daha kesif bir hâl alan, kasvet yüklü karanlık bir havanın ağırlığı altında, belirsizliklere doğru sürükleniyor. Bu kasveti, bu sis perdesini, bu belirsizlikleri dağıtmak, karanlık gökyüzünü yeniden aydınlatıp mavileştirmek, yeniden umutları yeşertmek için, el ele vermemiz gerekiyor.

Mesele, sadece Doların Türk Lirası karşısındaki değerinin anormal bir şekilde yükselmesinden ibaret değil ki. Bu ülkenin sosyal yapısı, dengesi bozuldu, şirâzesi dağıldı. İnsanlar, kendilerini ayakta tutacak olan ve çocuklarına miras olarak devretmeleri gereken değer yargılarını kaybediyorlar.

Şimdi sırası değil ve kavga etmenin bir faydası yok. Üzerinde durduğumuz zemin kayıyor. Ülke, pek çok bakımdan ve pek çok alanda eriyor… El ele vermekten başka çaremiz yok… Aksi halde, tutunacağımız bir el de bulamayacağız…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder