27 Eylül 2018 Perşembe

Kırk katır mı, kırk satır mı?

Küreselleşmeciler, sadece “devlet”, “vatan”, “sınır”, “ordu” kavramlarına değil, bütün dinî ve millî değerlere de karşıdırlar. Kural ve sınır koyan, otorite / iktidar niteliği taşıyan her kişi, kurum ve kavram, onlar için itibardan düşürülmesi, tedavülden kaldırılması gereken şeylerdir. Baskıya, sömürüye karşıdırlar; ezilen herkesin yanındadırlar; ama dünyanın en büyük sömürü ve soygun şebekesinin içinde olduklarını görmezler. Ancak hukuka, düşünce özgürlüğüne değer veren, eğitimli, kibar ve donanımlı insanlardır. Kültüre ve sanata azamî ölçüde önem ve değer verirler.

Ulusalcılar, millî değerleri el üstünde tutarlar. Emperyalizm karşıtıdırlar. Mücadelecidirler. Üretim ekonomisinden yanadırlar; ama her şeyi siyah-beyaz olarak görür, ara renkleri yok sayarlar. Savaş mantığıyla düşünürler. Ya dostsundur, ya düşman. Ortası yoktur. Savaş esnasında da tabi “şimdi hukukun, demokrasinin sırası değil”dir. Tek tipçidirler. Herkes kendileri gibi olsun isterler. Pek kibar oldukları da söylenemez. Savaşçıdan kibar olur mu? Kibarlıkla devrim yapılır mı? Kendilerini hep “cephede”ymiş gibi hissederler ve “imha kültürü” ile yaşarlar.

Küreselleşmeciler mi, ulusalcılar mı? Ya da, “Kırk katır mı, kırk satır mı?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder