28 Eylül 2018 Cuma

Kıskançlık, husûmet, iftira ve adaletsizlik, her devrin belâsı

Molla Lütfi, Osmanlı dönemi âlimlerinden birisidir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1446 yılında doğmuş olduğu tahmin edilmektedir. 23 Ocak 1495’te bugünkü Sultanahmet Meydanı’nda boynu vurularak idam edilmiştir.

Peki neden idam edilmiştir?

Gerekçe, “halkı saptıran bir zındık, varlığı din için zararlı bir mülhid” olmasıdır. Kısacası, dinsiz, imansız bir adam olması... Peki gerçekten de öyle miydi? İdama götürülürken sürekli ve yüksek sesle şehadet getirmişti. Başı kesildikten sonra bile, kısa bir süre şehadet getirdiğine dair rivayetler var...

Mantık, felsefe, kelâm ve matematik eğitimi almıştı. Fâtih Sultan Mehmed tarafından saray kütüphanesine hâfız-ı kütüb olarak tayin edilmişti. Bu sayede bilgisini daha da artırma imkânı bulmuştu. Ancak bir süre sonra vakıf kitaplarına hıyanet ettiği gerekçesiyle önce kütüphaneden uzaklaştırıldı, sonra hapse atıldı. Gerçekten hıyanet etmiş miydi? Kitapları satıp haksız kazanç elde etmiş miydi? Buna dair bir belge yok.

Hapisten çıktıktan sonra çeşitli medreselerde (üniversitelerde) müderrislik (üniversite hocalığı / öğretim üyeliği) yapmıştı. Kaynaklarda, kendisine karşı kıskançlık ve husumet besleyen çok sayıda hasmı olduğu belirtiliyor. Böyle olmasında, diğer âlimlere karşı sert eleştirilerini açıkça dile getiriyor olmasının da etkisi olduğu kaydediliyor. Ancak meselâ Taşköprizâde, onun için “eşi bulunmaz, üstün kişiliğe sahip rakipsiz bir âlim” demiş...

Çeşitli kaynaklarda anlatıldığına göre, kendisine husûmet besleyen rakipleri, onu ortadan kaldırmak için, halk arasında fesad çıkaran bir zındık olduğu iddiasını ortaya atmış ve yaymışlardı.

Sonra ne oldu? Sultan 2. Bayezid’in emriyle hakkında soruşturma başlatıldı. 19 günlük gözaltı süresi içinde bütün önemli devlet adamlarına manzumeler göndererek derdini anlatmaya çalıştıysa da, bir sonuç alamadı. Yaklaşık 200 şahidin dinlendiği mahkeme sonucunda idama mahkûm edildi.

Peki neden idama mahkûm edilmişti? Taşköprizâde’nin naklettiğine göre Molla Lütfi’nin bir derste öğrencilerine “Namaz dedikleri kuru eğilip kalkmadır; faydası yoktur” dediği iddia ediliyordu. Oysa hakikat hiç de öyle değildi.

O derse de katılmış olan amcası Molla Kıvâmüddin Kasım, doğru söylediğine yemin ederek, özetle şu açıklamada bulunmuştu:

Malûm, Hazreti Ali’nin ayağına bir ok saplandığında, acı duymamak için, ayağındaki okun, kendisi namaz kılarken çıkarılmasını istemişti. Çünkü namazda kendisini o kadar Allah’ın huzurunda hissediyor, Dünya’dan o kadar uzaklaşıyor ve tamamen namaza odaklanıyordu ki, ayağına saplanan okun çıkarıldığını bile fark etmeyecekti...

Molla Lütfi, öğrencilerine bu hadiseyi anlattıktan sonra, “Asıl namaz budur; yoksa bizim kıldığımız namaz kuru kalkıp eğilmekten ibarettir; onda da fayda yoktur” demişti. Ancak rakipleri, onun “Namaz dedikleri kuru eğilip kalkmadır; faydası yoktur” dediğini iddia etmiş ve bu söylentiyi halk arasında yaymışlardı. Mahkeme onun fıkıhta tövbesi kabul edilmez olan “dâî zındık” olduğuna hükmetmişti. Kendisini yargılayan mahkeme heyetinden bazıları, zaten onunla husûmet içerisinde olan, davacı kişilerdi. İçlerinde husumet ve öfke taşıyan yargıçlar, âdil bir karar verebilirler miydi?

Molla Lütfi, idam edilmek üzere o dönemde “At Meydanı” diye anılan bugünkü Sultanahmet Meydanı’na götürüldü. İdamı destekleyen kalabalık arasında meydana götürülürken o, sürekli ve yüksek sesle şehadet getiriyordu. Kılıçla boynu vurularak idam edildi...

Molla Lütfi’nin işlediği iddia edilen suçları gerçekten işleyip işlemediği, bir zındık olup olmadığı hâlâ kesin olarak bilinmez ve tartışılır. Ancak, meselâ Zeyniyye tarikatı şeyhlerinden Muhyiddin el-Kocevî’nin Molla Lutfi’nin idam haberini alınca, “Onun zındıklık ve ilhâddan uzak olduğuna ben şahidim” dediği anlatılır. Hoca Sâdeddin Efendi de, “Merhumu ortadan kaldırmak için hileler icat etmişler” demiştir.

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında Anadolu kazaskerliği görevinde bulunan Kemalpaşazâde ile sohbet ederken, “Tokatlı Molla Lutfi sizin hocanız imiş; bilgisi ve fazileti bilinir iken öldürülmesine sebep ne oldu?” diye sorunca, “Hased-i akran belâsına uğradı” cevabını almıştır...

Hasılı, anlaşılıyor ki, kıskançlık, husûmet, iftira ve adaletsizlik, her devrin belâsıdır. Bu belâ, mümkün olduğunca def edilmelidir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder