12 Eylül 2018 Çarşamba

Şiir sadizmi, mısra faşizmi…

“Ne kadar anlaşılmaz, çözülmez mısralar yazarsam, o kadar büyük şair olurum” zannediyorsan, yanılıyorsun. Şair misin, bulmaca yazarı mı? İnsanlar, şiir mi okuyacaklar, senin ifadelerini çözmekle mi uğraşacaklar? Onlar senin şiir kölelerin mi?..

Orhan Veli’nin, herkesin kolaylıkla anlayıp, haz duyarak okuduğu “İstanbul’u dinliyorum” şiiri, kötü bir şiir midir? “Bir kadının suya değiyor ayakları”, “Dinmiş lodosların uğultusu içinde”, “Bir kuş çırpınıyor eteklerinde” ifadeleri, zayıf ifadeler midir?

“Sucuların hiç durmayan çıngırakları”, “Ağlar çekiliyor dalyanlarda”, “Serin serin Kapalıçarşı / Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa / Güvercin dolu avlular”, “Çekiç sesleri geliyor doklardan”, “Loş kayıkhaneleriyle bir yalı” ifadelerinin çağrışımları, küçümsenecek çağrışımlar mıdır?

“Öyle gizemli, öyle girift, öyle kilitli mısralar yazayım ki, insanlar benim sadece şair değil, aynı zamanda hikmet yüklü bir filozof olduğumu düşünsünler” İyi, insanlar senin filozof olduğunu düşünsünler… Heybesindeki ekmekten bir lokma, matarasındaki sudan bir yudum bile alamadıkları bir filozof… Kime ne?

Sen de “Beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum” şarkılarıyla ağla dur ömrün boyunca… Şiir bu mu yani? Anlaşılmamak ve anlaşılmadığına ağlamak…

Şüphesiz, her şiir “doğrudan doğruya / bire bir” anlaşılmak için de yazılmaz. Bazı mısraların görevi, sadece çağrışımlar uyandırmaktır. Herkesin kendince ve farklı anlamlar yükleyebileceği estetik, etkileyici, bazen acı veren, sarsıcı çağrışımlar.

Bu mısralar, şiir okuyucusunun duygu dünyasını harekete geçiren, hayal dünyasını genişleten, tahayyül çarklarını çalıştıran mısralardır. Okuyucu bu esnada anlamaya değil, hissetmeye yönelir. Bu, hoş bir ilişkidir…

Ama ille de kapalı, ille de gömülü, ille de kilitli yazmak için suni bir çaba göstermek… Bu bir hastalık olsa gerek… Hazineni paylaştırmak veya bağışlamak mı istiyorsun, toprağa gömüp saklamak mı? Saklayacaksan niye define haritası verir gibi yapıyorsun?

“Öyle gizemli, öyle esrarengiz, öyle anlaşılmaz, öyle çözülmez, öyle girift, öyle düğümlü mısralar yazayım ki, şiir okuyucuları, edebiyat tarihçileri anlamlandırmak, tahlil etmek için uğraşıp dursunlar…” Hastalıklı bir zevk… Şiir sadizmi, mısra faşizmi bu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder