19 Kasım 2018 Pazartesi
“Bana göre demokrasi”
İktidar ve onun eteğine tutunan MHP, BBP, demokrasiyi sadece
kendilerinin lehine sonuçlar doğurduğunda destekliyor, kendilerini rahatsız
eden sonuçlar doğurduğunda ise bütün kurallarını ayaklar altına almaktan
çekinmiyor... Beyler, bu rejime demokrasi denmez...
Bir avuç insana mı kaldık?
Ekranlardaki tartışma programlarında hep aynı isimler...
Gören de 81 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti, bunca yıldır başka hiç adam
yetiştirmemiş zannedecek. Allah aşkına, koskoca Türkiye’yi 10-15 kişi mi temsil
ediyor? Bu ülkeye yazık ediyorlar
17 Kasım 2018 Cumartesi
Türkiye’de geçen 50 yılım…
Türkiye’de 1970’li yıllar, yoksulluk ve iç savaş yıllarıydı.
Babalar üç kuruşa çalışıyor, oğulları birbirini vuruyordu. 1980’de darbe oldu.
Ölümler durdu ama iliğimiz sömürüldü. Kimliğimizi kaybettik. 1990’lar faili
meçhul cinayetlerle ve PKK terörüyle dolu derin yıllardı.
2001’de ekonomik kriz, 2002’de kurgulanmış, altın tepside
sunulmuş bir iktidar... 2004-2007 arası Kuzey Irak, Barzani tartışmaları... AB
rotasına giren Türkiye ve karşıtlarının çatışması... 2010, referandum
meferandum, gizli tuzaklar... 2012 MİT krizi, 2013 Gezi Parkı olayları...
Aynı yıl 17-25 Aralık operasyonları... 2016, 15 Temmuz
karanlık darbe teşebbüsü... Ardından OHAL, KHK’lar, toplumsal alt üst
oluşlar... Adalet komada… 2018, 16 Nisan anayasa değişikliği referandumu... “Evet”
dersen vatansever, “hayır” dersen vatan hainisin...
24 Haziran milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimleri... “Adam
kazandı...” Ardından başkanlık sistemine geçiş... Milletvekilleri oyuncu,
bakanlar sekreter, Meclis devre dışı... Kısa süre sonra ekonomik kriz...
İflaslar, iflaslar, fabrika yangınları...
Benim 50 yılım böyle geçmiş... Arık sadece çocuklarımız için
yaşayacağız…
Etiketler:
16 Nisan referandumu,
17-25 Aralık operasyonları,
AB,
adalet,
başkanlık sistemi,
ekonomi,
ekonomik kriz,
faili meçhul cinayetler,
KHK,
MİT,
PKK,
terörle mücadele,
vatan hainliği,
vatanseverlik
1 Kasım 2018 Perşembe
AK Parti
Daha önce de yazmıştım. Bana göre AK Parti, artık bir
siyasî parti değil. AK Parti, hayli zaman önce, sadece kendi taraftarlarına iş
ve menfaat sağlayan bir “İş ve İşçi Bulma Kurumu”na dönüştü. Mitinglere ve
açılış törenlerine kalabalık toplamakla, afiş ve bayrak astırmakla görevli bir “taşeron
firma” gibi adeta… Bir ajans, ya da bir şirket gibi… Gündeminde demokrasi,
adalet, hak, hukuk yok artık… Kalkınma hamlesi yapabilecek kadroları da yok… O,
renklerle, ışıklarla, seslerle, bayraklarla süslenmiş ve üzeri örtülmüş bir
enkaz… Bir harabe… Ölmüş de cenazesini kaldıran yok…
“Mücadele” diline evet; ama “kavga” diline hayır!
“Mücadele” diline evet; ama “kavga” diline hayır!
Evet, “kavga”dan kaçıyorum; ama “mücadele”den geri
durmuyorum.
Çünkü şunu görüyorum: Hepimizi birbirimizle kavga
ettirmeye çalışıyorlar.
Bu bir tuzak!..
Rektör Taşaltın, acaba (aslında) neden görevden alındı?
Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Taşaltın,
Akit TV’de yayınlanan “Pazar Manşeti” programında, “İslâmî olarak
Cumhurbaşkanına şu anda itaat etmek, farz-ı ayindir. Karşı gelmek de harpten
kaçmak mânâsında haramdır” demişti.
Tabiî olarak sözleri tepkilere sebep oldu. Ardından bu
gün, Taşaltın’ın istifa ettiğini öğrendik. Aynı gün YÖK de bir açıklama
yaparak, “Akademi camiamızdaki bütün değerli hocalarımızın ve bilhassa karar
alma mevkilerinde bulunan sayın idarecilerimizin söz ve fiillerinin ölçülü,
makul, ilmî çerçevede ve toplumun hassasiyetlerini gözetir şekilde olmasına
azamî dikkat göstermelerinin ehemmiyeti bir kez daha ortaya çıkmıştır”
uyarısında bulundu.
Bu uyarıdan anlaşılıyor ki, Prof. Taşaltın istifa
etmemiş, YÖK onun istifasını istemiş…
19 Ekim 2018 Cuma
Taktik
Emperyalist Batı devletleri, artık İslâm toplumlarının
üzerine doğrudan Hristiyan kimliğiyle ve kendi askerî gücüyle gitmiyor. “Müslüman”
ülkeleri, kendi menfaatleri istikametinde birbirleriyle çarpıştırıyor.
Birbirini yemeye gönüllü bu kadar Müslüman varken, neden kendisi kayıp versin
ki?..
İktidarın yanılgısı
AK Parti / Erdoğan iktidarı, kutuplaştırma politikasının
tuzağına düşerek, daha en başta kaybetmeye başladı. Bu yöntemle iktidar
süresini uzatabileceğini düşündü. Oysa bu yöntem, en fazla kendi iktidarının
altının oyulmasına sebep oldu. Birleştirici bir üslûp, onu daha güçlü ve ülkesi
için daha faydalı hâle getirirdi…
18 Ekim 2018 Perşembe
“Öğrenci Andı” ve zafer bunun neresinde?
Danıştay 8. Dairesi, ilköğretim okullarında törenle okutulan “Öğrenci Andı”nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etmiş.
Yani,
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Ey bugünümüzü sağlayan ulu Atatürk!
Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!”
Öğrenci Andı
Danıştay 8. Dairesi, ilköğretim okullarında törenle okutulan
“Öğrenci Andı”nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etmiş… Hâlâ sembollerle,
ideolojik mesajlarla meşgulüz. Çocukları sabah sabah bir araya toplayıp toplu
halde “Türküm, doğruyum, çalışkanım…” dedirtmenin bu ülkeye faydası nedir?
8 Ekim 2018 Pazartesi
“Baktılar ki ‘çılgın Türkler’ gene azıttı, vazgeçtiler…”
Cumhurbaşkanı, bu dayanaksız sözleri neden söyler?
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özellikle seçim dönemlerinde yaptığı propaganda konuşmalarında sık sık, “IMF’ye olan borcumuzu sıfırladık ve artık İMF’ye borç verecek duruma geldik” dedi.
Ülke olarak IMF’ye olan borcumuzun tamamının ödenmiş olması, hiç şüphesiz hepimizi memnun eder; ama “IMF’ye borç vermek” ne demek ne demek oluyordu? IMF (International Monetary Fund / Uluslararası Para Fonu), ekonomik faaliyetlerini, üye ülkelerin katkılarıyla yürüten bir fon. IMF, borç isteyen bir teşkilat değil. Eğer kaynak artırma ihtiyacı duyarsa, bunu üye ülkelere duyurur ve üye ülkeler de kendi ekonomik durumlarına göre katkıda bulunurlar. Türkiye de IMF üyesi bir ülke. IMF bütçesine katkıda bulunabilecek durumda olduğunda katkıda bulunur; ama bu katkı bir “borç verme” işlemi değil. Teşkilatın üyesi çünkü. Dernek üyelerinin aidat ödemesi gibi bir şey… Kaldı ki Türkiye, son yıllarda böyle bir “katkı”da da bulunmadı.
Etiketler:
AK Parti,
borç,
Cem Toker,
IMF,
Recep Tayyip Erdoğan
Şehirlerimizi kimlere teslim edeceğiz?
Eğer erkene alınmazsa, 31 Mart 2019 Pazar günü Mahallî İdareler Genel Seçimi yapılacak.
Acaba, partilerin kaç tanesi, belediye başkanlıkları için hangi
oranda şehir planlamacısı, mimar, şehir tarihçisi ya da kültür araştırmacısını
aday gösterecek? Yoksa onlar yine azınlıkta kalıp, hukukçular, işadamları, müteahhitler,
yahut malî müşavirler mi boy gösterecekler?
5 Ekim 2018 Cuma
Bu toprakların estetik seviyesini de yerle yeksan ettiniz!
Topkapı Sarayı’nın / Osmanlı Sarayının “Nakkaşhane” birimi,
bir “tasarım” merkeziydi. Orada, en iyi ustalar, en iyi sanatkârlar görev
alırdı. Nakkaşhâne’nin görevi, sadece sarayda kullanılacak olan eşyaları ve
kıyafetleri üretmekten ibaret bir iş olarak görülmemeli. Nakkaşhâne, en iyi
ustalar, sanatkârlar ve onların eserleri üzerinden bütün topluma bir kalite
standardı ve estetik seviye sunardı. Bu örnekler, Anadolu’daki sanatkârların da
belli bir seviyenin altına düşmelerini engellerdi. Dahası, Nakkaşhâne, bütün
Osmanlı coğrafyasındaki el sanatları ürünlerinin bir üslûp bütünlüğü içinde
olmasını da sağlardı.
Çiçekli, rengârenk erkek kıyafetleri yahut padişah kaftanları
Padişah kaftanlarının fotoğraflarına baktığımızda görüyoruz
ki, pek çoğu çiçek, yaprak desenleriyle bezeli. Renk olarak kırmızı da
kullanılmış, bordo da, sarı da, mavi de, yeşil de… Çiçekli, rengârenk
kıyafetler… Ama o kaftanlar, hiçbirimizin gözüne “kadınsı” kıyafetler olarak
gözükmez. Çünkü biliriz ki, o çiçekli, renkli kıyafetleri giyinen padişahlar,
şehzadeler, paşalar, ağalar; iradeleri sağlam, güçlü kuvvetli, savaşçı, her
biri kılıç erbâbı yiğitlerdi… Ağırbaşlı, oturaklı adamlar… Belli ki o desenleri
ve renkleri, estetik, zarif, yani “değerli” buldukları için üzerlerinde
taşımışlar; ama bu, onları “kadınsı” hâle getirmemiş…
29 Eylül 2018 Cumartesi
“Camii” şeklinde mi yazılıp söylenmeli, “camisi” şeklinde mi?
Arapça cem eden; toplayan, bir araya getiren anlamındaki “Cami”
kelimesi, ﺟﺎﻣﻊ şeklinde yazılıyor. Yani, sağdan sola doğru “cim / c”, “elif / a”,
“mim / m” ve “ayın” harflerinden oluşuyor. Biz, Latin alfabesini kullanıyoruz.
Bu alfabede “ayın” harfinin karşılığı yok. Günümüzde, gündelik hayatımızda
konuşurken, içinde ayın harfi olan kelimeleri telâffuz ederken, ayın sesini
çıkarmıyoruz zaten. “Cami” derken de, m’den sonraki ayın sesini çıkarmıyor, onun
yerine “i” sesini çıkarıyoruz.
28 Eylül 2018 Cuma
Kıskançlık, husûmet, iftira ve adaletsizlik, her devrin belâsı
Molla Lütfi, Osmanlı dönemi âlimlerinden birisidir. Doğum
tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1446 yılında doğmuş olduğu tahmin edilmektedir.
23 Ocak 1495’te bugünkü Sultanahmet Meydanı’nda boynu vurularak idam
edilmiştir.
Peki neden idam edilmiştir?
Gerekçe, “halkı saptıran bir zındık, varlığı din için
zararlı bir mülhid” olmasıdır. Kısacası, dinsiz, imansız bir adam olması... Peki
gerçekten de öyle miydi? İdama götürülürken sürekli ve yüksek sesle şehadet
getirmişti. Başı kesildikten sonra bile, kısa bir süre şehadet getirdiğine dair
rivayetler var...
27 Eylül 2018 Perşembe
Kırk katır mı, kırk satır mı?
Küreselleşmeciler, sadece “devlet”, “vatan”, “sınır”, “ordu” kavramlarına değil, bütün dinî ve millî değerlere de karşıdırlar. Kural ve sınır koyan, otorite / iktidar niteliği taşıyan her kişi, kurum ve kavram, onlar için itibardan düşürülmesi, tedavülden kaldırılması gereken şeylerdir.
Baskıya, sömürüye karşıdırlar; ezilen herkesin yanındadırlar; ama dünyanın en büyük sömürü ve soygun şebekesinin içinde olduklarını görmezler. Ancak hukuka, düşünce özgürlüğüne değer veren, eğitimli, kibar ve donanımlı insanlardır. Kültüre ve sanata azamî ölçüde önem ve değer verirler.
Ulusalcılar, millî değerleri el üstünde tutarlar. Emperyalizm karşıtıdırlar. Mücadelecidirler. Üretim ekonomisinden yanadırlar; ama her şeyi siyah-beyaz olarak görür, ara renkleri yok sayarlar. Savaş mantığıyla düşünürler. Ya dostsundur, ya düşman. Ortası yoktur. Savaş esnasında da tabi “şimdi hukukun, demokrasinin sırası değil”dir. Tek tipçidirler. Herkes kendileri gibi olsun isterler. Pek kibar oldukları da söylenemez. Savaşçıdan kibar olur mu? Kibarlıkla devrim yapılır mı? Kendilerini hep “cephede”ymiş gibi hissederler ve “imha kültürü” ile yaşarlar.
Küreselleşmeciler mi, ulusalcılar mı? Ya da, “Kırk katır mı, kırk satır mı?”
Ulusalcılar, millî değerleri el üstünde tutarlar. Emperyalizm karşıtıdırlar. Mücadelecidirler. Üretim ekonomisinden yanadırlar; ama her şeyi siyah-beyaz olarak görür, ara renkleri yok sayarlar. Savaş mantığıyla düşünürler. Ya dostsundur, ya düşman. Ortası yoktur. Savaş esnasında da tabi “şimdi hukukun, demokrasinin sırası değil”dir. Tek tipçidirler. Herkes kendileri gibi olsun isterler. Pek kibar oldukları da söylenemez. Savaşçıdan kibar olur mu? Kibarlıkla devrim yapılır mı? Kendilerini hep “cephede”ymiş gibi hissederler ve “imha kültürü” ile yaşarlar.
Küreselleşmeciler mi, ulusalcılar mı? Ya da, “Kırk katır mı, kırk satır mı?”
Etiketler:
değerler,
devlet,
devrim,
iktidar,
küresel sermaye,
küreselleşmecilik,
ordu,
otorite,
savaş,
sınır,
ulusalcılık,
vatan
26 Eylül 2018 Çarşamba
Yeni bir aşamaya geçiyoruz
ABD Başkanı Donald Trump,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Küreselleşme
ideolojisini reddediyoruz. Vatanseverlik doktrinini kucaklıyoruz” demiş. Bu
söz, son derece önemli bir söz.
Bilenler bilir ki, Dünya
genelindeki bütün siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel çalkantıların temel
sebebi, küreselleşmeci güçlerle küreselleşme karşıtı güçlerin ölümüne savaşıyor
olmaları...
Küreselleşmeci güç (Küresel
sermaye / Globalizm), paranın gücü ile devletler üstü bir yönetim kurmak
isteyen, “devlet”, “sınır” ve “ordu” kavramlarına karşı çıkan, “sınır tanımaz”
bir para şebekesi...
Karşı taraf ise, bu
devletler üstü bir gizli Dünya devleti kurmak isteyen küreselleşmecilere karşı
“devlet”, “sınır” ve “ordu” kavramlarına sahip çıkan “ulus devletçi” yapı...
20 Eylül 2018 Perşembe
Selâm olsun
Ahlâkî temelleriniz sağlamsa, zenginleşmek sizi eğitir ve
yükseltir. Zenginlik, size daha iyi bir eğitim imkânı sağlar. Daha iyi
okullarda öğrenim görebilir, eğitim kaynak ve araçlarına daha kolay
ulaşırsınız. Sık sık seyahat edebilmek de bu imkânlara dahildir. Farklı
coğrafyalar, farklı kültürler, medeniyetler ve farklı insanlar görürsünüz.
18 Eylül 2018 Salı
Şakası yok; memleket elden gidiyor
İktidar, sergilediği akıl almaz hatalarla, eleştirilmeyi
fazlasıyla hak ediyor. Evet; ama artık tehlike o kadar büyüdü ki, bu ülkenin âkil
insanlarının kafa kafaya verip çözüm üretmeleri gerekiyor. Zira şakası yok,
memleket elden gidiyor…
Bir sonraki aşama
Yıllar önce, “Ah biraz paramız olsa, ne hayırlı işler
yapardık” diyorlardı. Sonra, para geldi... Oluk oluk akarcasına geldi.
Hesapsız, kitapsız... “Bereket” değildi bu; başka bir şeydi…
Ardından lüks, konfor, israf ve çılgınlıklar... Şimdi “hayırlı
işler”in sırası değildi. “Akıyorken doldur” dönemindeydik... Bir sonraki aşama,
şimdiden kendini gösteriyor:
Bir imtihanın sonunda, Allah o paraları onlardan alacak ve
unuttukları yoksulluğu yeniden tadacak, yeniden hatırlayacaklar...
Bu konfora alışmış olanların, ondan mahrum kaldıklarında
düşecekleri durum, ne kadar da hazin olacak...
Dilencilik ahlâkı
Yüzünden riyâ akan, ezberlenmiş yalvarışlarla insanların
merhamet duygularını istismar eden ve muhtemelen sakat numarası yapan bir
dilenci:
- Allah rızası için bir çorba parası abi...
- Bende de yok kardeşim...
Ardından dua maskesiyle beddua geliyor:
Etiketler:
ahlak,
beddua,
borçlandırma,
değerler,
dilencilik,
dua,
ekonomi,
kapitalizm,
para,
sadaka
17 Eylül 2018 Pazartesi
Şarkılar, çağrışımlar ve hatıralar
“Kötü bir şarkı” olmasına rağmen sevdiğimiz şarkılar vardır.
Bu tür şarkıları dinlememizin sebebi, o şarkının çağrışımlarıdır,
hatırlattıklarıdır. Bazen bir dönemi, bazen belli bir zaman dilimini, ya da kısacık
bir ânı, bazen bir olayı ya da bir kişiyi taşırlar…
Sol’un stratejik hatası
Sol, dindar / muhafazakâr kitleyi ABD’nin maşası olarak
görüyor. Bu sebeple sol, dindarlar arasından en kötü örnekleri öne çıkarıp
muhafazakâr kitlenin itibarını düşürerek, dindar bir tabanı olan AK Parti
iktidarını zayıflatma stratejisi uyguluyor.
Ancak bu strateji, dindar / muhafazakâr kitlede yaygın olan
“Bunlar din düşmanı” algısını kuvvetlendiriyor ve ABD ile uyumlu sağ parti
iktidarlarının önünü açmaya devam ediyor…
Uluslararası İttifaklar
Zaman zaman hatırlatıyorum; yine not edelim. Türkiye’nin
yaşadığı siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel çalkantıların temel sebebi,
uluslararası ittifaklardaki yerinin kesinleşmemesinden kaynaklanıyor. Türkiye,
kimin yanında yer alacak? ABD’nin yanında mı, Rusya-İran-Çin üçlüsünün yanında
mı, AB’nin yanında mı?
“İslâm Dünyası” ya da “Türk Dünyası” ittifaklarından da söz
edilebilir; ama her ikisi de yönetimler nezdinde zaten yukarıdaki ya Atlantik,
ya Avrasya, ya da Avrupa ittifaklarının kontrolünde…
Sosyal medya paylaşımları
Sosyal medyada karşınıza, altında Yûnus Emre, Mevlânâ gibi
tarihî şahsiyetlerin isimlerinin yer aldığı sözlerden oluşan caps (yazı ve
resimden oluşan görseller) çıktığı zaman, onları hemen paylaşmayınız. Her
şeyden önce, 13’üncü yüzyılda yaşamış insanların o sözleri o üslûpta söylemiş
olup olamayacaklarını düşünün. Pek çoğu asılsız, uydurma…
Hamaset
Askerî darbeler, Atatürkçülük adına yapılmıştır ama her
darbe sonrası Türk ekonomisi, Amerikan ekonomisinin ve küresel sermayenin
hizmetçisi haline getirilmiştir. Aynı şekilde, bazı iktidarlar döneminde halkın
ibadet özgürlüğü genişletilmiş ama bu arada ülke vesayet altına alınmıştır…
Faiz politikası
Sayın Cumhurbaşkanı, keşke Merkez Bankası’nın da başkanı
olsa ve biz vatandaşlar, zât-ı âlîlerinin faiz politikasının gerçek yüzünü ve
ekonomik sonuçlarını hep beraber açık seçik olarak görme imkânı bulsak…
El koyma
Toplumda ve iş dünyasında, insanların / şirketlerin mal
varlıklarına ya da mevduat hesaplarına her an el konabileceği kanaati
oluşturursanız, bu kanaat, güvensizliği büyütür, yatırımcıyı tedirgin eder,
krizi tetikler…
Etiketler:
adalet,
ekonomi,
ekonomik kriz,
el koyma,
güvensizlik,
hukuk,
iş dünyası,
yargı
CHP’nin hisseleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Atatürk’ün vasiyeti gereği İş
Bankası’nda CHP’nin sahip olduğu %28 oranındaki hissenin Hazine’ye devredilmesi
gerektiğine dair sözlerinin ardından, bankanın hisseleri %4’ün üzerinde değer
kaybetmiş. İyi mi oldu şimdi?..
Yönetim krizi
Olup bitenler, şunu gösteriyor: Türkiye, hem uluslararası
ittifaklardaki yerini netleştirmeye, hem de bir ekonomi modelinde karar kılmaya
zorlanıyor. Mesele şu: Türkiye, yıllardır olduğu gibi yine “küresel sermaye”nin
boyunduruğuna mı girecek, yoksa direnip, üretim ekonomisine mi geçecek?..
Yönetim ve ekonomi modelleri
Siyaset, “Falan siyasetçi onu dedi, filan siyasetçi bunu
dedi” şeklindeki bir bakış açısıyla analiz edilmez. Siyasetin magazini yapılır
sadece. Bir kuş gibi havalanın ve olup bitenlere yukarıdan, “kuş bakışı” bakın.
Kim toplumu hangi istikamete sürüklüyor, görmeye çalışın…
16 Eylül 2018 Pazar
Müze zamları
Üretim maliyetinin artması sebebiyle firmaların ürünlerine
zam yapmaları "fırsatçılık" oluyor. Peki ya iktidarın, (elektriğe,
doğalgaza yaptığı zam bir tarafa), müzelerin bilet ücretlerine yaptığı zam ne
oluyor?..
Enkaz
Ülke ekonomisi öylesine korkunç bir girdabın içinde ki,
muhalefetin böyle büyük bir enkazı devralmak istediğinden emin değilim... Kim
girecek böyle büyük bir yükün altına?.. Elinizi nereye atsanız elinizde
kalıyor...
13 Eylül 2018 Perşembe
“Köylü sarı yaprak, millet üzgün…”
Fabrikalar üretimi durdurmak, esnaf kapılarına kilit vurmak,
şirketler iflâslarını istemek zorunda kalıyor… İktidar, artık büsbütün çözüm
üretemez, çare bulamaz hâle geldi. Ekonomik kriz, giderek daha da büyüyor,
büyüyecek…
12 Eylül 2018 Çarşamba
Lakap takmak
İslâm ahlâkında insanlara incitici, rencide edici, alaya
alıcı, küçültücü lakaplar takılmasına müsaade edilmez. Anadolu şehirleri ve
köyleri ise adeta lakaplar müzesi gibidir. Farz-ı muhâl (Gençlerin sözlüğünde
“Atıyorum”…) : Kel Ali, Çolak Ömer, Dilsiz Nuri, Aksak Cemal, Köse Hasan,
Dişlek Kâmil, Âmâ Veysel, Şaşı Hüsnü, Kör Yusuf, Şehlâ Hacer… v.s.
Etiketler:
Emirdağ,
İslam ahlakı,
köy,
kültür,
lakap,
Sagıp Atlı
Hem milliyetçilik, hem “Ensâr” telkini…
İktidar, bir taraftan yüksek dozda milliyetçilik yapıyor;
Türk olmayı üstün tutuyor ve öncelikli üstünlük atfediyor; diğer taraftan da
halkın Suriyeli mülteciler karşısında “Ensâr” tavrı takınmasını bekliyor. Oysa
milliyetçiliğin yükseldiği bir ülkede yabancı düşmanlığının yükselmesi
kaçınılmazdır.
İktidar, nüfus artışını teşvik ediyor. Esasen doğru; çünkü
nüfus, stratejik bir güçtür. İnsan, iş gücüdür, üretimdir. Ekonominin de
vazgeçilmezidir. Diğer taraftan, Peygamber Efendimizin “Evleniniz, çoğalınız;
çünkü ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” mealindeki
hadîs-i şerîfi de bir ölçü…
Facebook ile twitter
Facebook ile twitter arasında biraz hava / atmosfer farkı
var. Facebook, hatırı sayılır oranda istisnaları olsa da, genellikle “Bahçalarda
böğrülce, oynar gelin görümce” havasında. Biraz aile havası... Paylaşımlar, “Çocuklar
yabancı değil” rahatlığında... Twitter ise çok daha politik, daha saldırgan...
Entrikalar, operasyonlar, kumpaslar... Profillerin çoğu kimliksiz, sahte... Her
iki mecrayı da çok seviyorum. İyi kullanılırsa, hem muhteşem bir sosyal gözlem
imkânı sağlıyor, hem de hakikaten bilgilendirici oluyor. Yeter ki, isabetli
adresleri takip edin. Her iki mecrada da sosyal çevrenizi kendiniz
belirliyorsunuz nasıl olsa...
Talihli şehirler
Bazı şehirler, coğrafyasından dolayı talihlidirler. Geçmişte
Bağdat Yolu, İpek Yolu gibi uluslararası ticaret yollarının güzergâhında
bulunmuşsa yahut deniz yolu ticareti için elverişli bir liman şehri ise, tabiî
bir üstünlük elde etmiş oluyor ve o üstünlük hâlâ devam ediyor…
Yatırımları durdurmak
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, 24 Haziran
seçimleri öncesinde, “Biz iktidar olursak, üretime ve acil / öncelikli
ihtiyaçları gidermeye yönelik olmayan (nakit paraya ihtiyaç olan bir dönemde
hazineden harcama yaptıran) yatırımları durduracağız” dediğinde, bazı gazeteler
“Yıkım ittifakı” şeklinde manşetlerle çıkmışlardı.
Dergi çıkarma hayali
4-5 aydır bir dergi çıkarma niyeti nüksetmişti. Arkadaşlarla
kendi aramızda istişare ediyor, nereden ve ne şekilde başlayabileceğimizi
müzakere ediyorduk. Diğer maliyet kalemlerine ilâve olarak kâğıt fiyatlarının
da başı göğe erince, biz başımızı öne eğdik… Hayallerimizi bir başka bahara
erteledik. Şimdi, birer birer kapanan dergilerin haberlerini okuyoruz…
Okullar ve güvenlik
Okullara 20 bin güvenlik görevlisi alınacakmış. Bu, artık
okulların bile tekin yerler olmaktan çıktığını gösteriyor. (Uyuşturucu kullanan
gençler, uyuşturucu satan adamlar, bıçak taşıyan ve kavgada kullanan gençler,
birbirleriyle ölümüne kavga eden erkekleşmiş genç kızlar…)
İstişare
İşlerini istişare ile yaparsan, sonucu kötü bile olsa,
bedelini ve sorumluluğunu, istişare ettiklerinle paylaşırsın. Herkes, alınan
kararın sonucuna katlanır. Ama istişare etmezsen, bedelini tek başına ödemek
zorunda kalırsın. Yapayalnız…
Türkiye’nin yeri
Türkiye’nin en az 200 yıldır yaşadığı siyasî ve sosyal
çalkantıların temel sebebi malûm: Türkiye, Dünya’daki yerinin neresi olması
gerektiğine kendi iradesiyle bir türlü karar veremiyor. Neresi? Doğu mu, Batı
mı? ABD’nin, İsrail’in yanı mı, Rusya’nın, İran’ın yanı mı, AB’nin yanı mı?..
Şiir sadizmi, mısra faşizmi…
“Ne kadar anlaşılmaz, çözülmez mısralar yazarsam, o kadar
büyük şair olurum” zannediyorsan, yanılıyorsun. Şair misin, bulmaca yazarı mı?
İnsanlar, şiir mi okuyacaklar, senin ifadelerini çözmekle mi uğraşacaklar? Onlar
senin şiir kölelerin mi?..
Orhan Veli’nin, herkesin kolaylıkla anlayıp, haz duyarak
okuduğu “İstanbul’u dinliyorum” şiiri, kötü bir şiir midir? “Bir kadının suya
değiyor ayakları”, “Dinmiş lodosların uğultusu içinde”, “Bir kuş çırpınıyor
eteklerinde” ifadeleri, zayıf ifadeler midir?
11 Eylül 2018 Salı
Türkçe ve millî güvenlik
Türkçenin bozulması; imlâsından koparılması, kelimelerinin,
atasözlerinin, deyimlerinin ve ifade biçimlerinin / söyleyiş tarzının
unutulması, artık bir “millî güvenlik” meselesi hâline gelmiştir…
Ben neciyim?
Ne küreselleşmeciyim, ne liberal, ne ulusalcı-milliyetçi, ne
Kemalist, ne sağcı, ne solcu, ne İslâmcı… Kendimi, Batının ideolojileriyle,
tasnifleriyle, terimleriyle, tanımlamalarıyla tanımlayacak değilim. Kendimi,
mutlaka bunlardan birisini tercih etmek zorunda hissetmiyorum. Bağımsız ve ön
yargısız düşünmeye çalışan bir Müslümanım…
Sol’da dizayn
Bir taraftan CHP’de iç kargaşa yaşanıyor, bir taraftan
Cumhuriyet gazetesi el ve ideoloji değiştiriyor. Yani hem solu yeniden
şekillendiriyorlar, hem de solun gazetesini…
Diyâr-ı küfür, mülk-i İslâm
Ziya Paşa, “Diyâr-ı küfrü gezdim, beldeler kâşâneler gördüm.
/ Dolaştım mülk-i islâm’ı, bütün viraneler gördüm.” demişti. O günlerden
bugünlere kadar, o görüntü hâlâ değişmedi…
Derin koalisyon
Benim gördüğüm siyasî fotoğraf şöyle: Her ne kadar yönetim
vitrininde “tek adam” olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan gözüküyor olsa da,
Türkiye’yi aslında arka planda kısmen gizlenen “derin” bir koalisyon yönetiyor.
AK Parti-MHP koalisyonu değil bu. Daha derin bir koalisyon…
“Giriş yapmak” garabeti
Siz hiç, herhangi bir Türk’ün, “Kedi, pencereden içeri giriş
yaptı” dediğini duydunuz mu? “Kedi, pencereden içeri girdi” deriz. Peki o halde
habercilerimiz, neden “Cumhurbaşkanı, az önce toplantı salonuna giriş yaptı”
şeklinde abuk sabuk ifadeler kullanırlar? Türkçede bu anlamda “giriş yapmak”
diye bir ifade var mıdır?
Etiketler:
dil hataları,
giriş yapmak,
haber dili,
imla,
Türkçe
Türkçe, filimler, diziler, reklâmlar, şarkılar
Bir dil, sürekli tekrar edilen alanlarda bir telkine
dönüşür. Filimler, diziler, reklâmlar, şarkılar, haberler, bu alanlardandır. Bu
iletişim araçlarında kullanılan kelimeler ve ifade biçimleri, isteseler de
istemeseler de, gün boyu insanların kulaklarına gelir.
Bu bakımdan, bu alanlarda ve bu nakil araçlarında kullanılan
dile son derece dikkat etmek gerekir. Ne yazık ki, en fazla tahribat da bu
alanlarda ortaya çıkıyor, Türkçeye en şiddetli darbeleri bu araçlar indiriyor.
10 Eylül 2018 Pazartesi
Doğru ve güzel Türkçe
Eğer emperyalizme ve işgale direneceksek, her alanda
direnmemiz gerekir. Sınırlarımızı korumak konusunda kahraman askerimize ve
polisimize güveniyoruz. Dualarımız onlarla… Ama savunulacak daha o kadar çok
alan var ki… Dilimiz, Türkçemiz de onlardan biri…
Bir genç, zaman içinde kendi dilini unuttukça, duygularını
ve düşüncelerini kendi diliyle ifade edemez hale geldikçe, ihtiyaç duyduğu
kelimeleri yabancı dillerden almaya başlar. Son yıllarda olduğu gibi…
Kankaların sin-kaf’lı muhabbetleri
Arapça “sin” ve “kaf” harfleri, bizim de kullandığımız Latin
alfabesinde “s” ve “k” harflerine karşılık geliyor. “Sin-kaflı sözler” ifadesi,
içinde “s…k…” harflerini barındıran edepsiz küfürleri edepli bir şekilde
tanımlamak için kullanılıyor.
Yakışıklı genç adamlar ve güzel genç kızlar, son yıllarda
bir araya geldiklerinde, bu “sin-kaflı” cümlelerle konuşuyorlar. Kahkahalar
arasında… Bunu, alenen, toplumun ve gündelik hayatın içinde yapıyorlar.
Sessiz ve hazin bir göç
Türkiye’de, özellikle son birkaç yıldır, sessiz ve hazin bir
göç yaşanıyor. “Suçlu” ilân edildikleri için ülkeyi terk edenleri
kastetmiyorum.
Bu ülkenin iyi eğitim almış, çeşitli seviyelerde yabancı dil
bilen, meslek sahibi ya da meslek sahibi olabilecek vasıflar taşıyan,
çoğunlukla gençlerden oluşan bir kitle, hazin bir sessizlik, hazin bir
mutsuzluk ve umutsuzluk içinde ülkeyi terk ediyorlar…
Böyle yapmakta haklı ya da haksız oldukları konusu, ayrı bir
müzakere konusu; ama yalın ve endişe verici bir gerçek var: Bu toprakların
insanları, hiç istemedikleri halde, kendi vatanlarını terk ediyorlar…
Romanlar ve tablolar
Yağlı boya resmi, lisede resim dersinde bir kere denedim ama
hiç de umut veren bir sonuç alamadım. İyi bir ressam olsaydım, eski roman
yazarlarımızın romanlarında tasvir ettikleri “eski İstanbul”u yağlı boya
tablolar hâlinde resmederdim… Yani, cümleleri resme dönüştürürdüm. Bunu,
ressamlara bir teklif olarak da kabul edebilirsiniz…
Siyah-beyaz fotoğraflar ve eski İstanbul
Twitter’da “Eski İstanbul” hasretiyle ve o başlık altında
yayınlanan fotoğrafların pek çoğu, duyulan hasretle örtüşmüyor. Pek çoğu,
caddelerin, sokakların bakımsız, pis, çamur içinde bırakıldığı, savaş
yorgunluğu ve yoksunluğu dönemine ait fotoğraflar.
“İslâmî” edebiyat dergileri
“İslâmî” hassasiyetler içinde yürüyen bir edebiyat
dergisinin bazı eski sayılarında birkaç hikâye okudum ve şunu gördüm: Hikâye
yazarları, anlatım tekniği bakımından şiir, deneme ve hikâye dili arasında
kararsız kalmışlar. Bazı cümleler şiire, bazı cümleler denemeye, bazı cümleler
hikâyeye yöneliyor. Kötü…
Çiğdem Toker
Cumhuriyet gazetesi, bir yargı operasyonuyla “ulusalcı” bir
yönetimin eline geçti. 22 kişi, gazeteden ayrıldı. Ben, en çok Çiğdem Toker’in
ayrılmasına üzüldüm. Ekonomi alanında perde arkasında olup biten ama kamuoyunun
habersiz kaldığı pek çok konuyu, sağlam ve temiz haberleriyle o gündeme
taşıyordu…
Muhtemel ayrışmalar
Suriye - İdlip meselesinden dolayı önümüzdeki günlerde
muhafazakâr camia içinde derin görüş ayrılıklarına ve şiddetli fikir
çatışmalarına şahid olacağız. Tıpkı Irak'ın işgal edildiği dönemde olduğu
gibi...
Anlaşılmaz şiirler
Bir şair, bir şiir yazıyor, sonra yüzlerce adam, o şairin o
şiirde ne anlatmak istemiş olabileceği üzerine yıllarca salon toplantıları
düzenliyor. Kimsenin aklına “Beyler, sevdiğimiz bir adamdır ama berbat bir şiir
yazmış” demek gelmiyor...
9 Eylül 2018 Pazar
Mısradan önce cümle
Şiir, sözün zirvesidir. Daha doğru düzgün “cümle” kurmayı
öğrenmeden “mısra” yazmaya yelteniyorsun. Buna heveslenmen çok iyi bir şey; ama
önce ana diline vakıf olman gerekir. “Ben duvar yazıları, kamyon, minibüs ve facebook
vecizeleri yazayım yeter” diyorsan, mesele yok...
İyi şiir
Şiir, biraz da basit gözüken cümlelere güçlü, derin,
etkileyici, sarsıcı anlamlar yükleyebilmektir. “Cümle”, o zaman “mısra” olur.
Kimsenin anlamadığı ve anlaması da mümkün olmayan, dil hatalarıyla dolu
mısralar yazınca iyi şiir yazmış olmazsın...
8 Eylül 2018 Cumartesi
Türkiye’deki Suriyeli mülteciler meselesi
“Türkiye’deki Suriyeli mülteciler”in, siyasî, sosyolojik ve
ekonomik açıdan pek çok probleme sebep olduğu muhakkak.
İktidar, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere kucak açmasını
başlangıçta “ensar” kavramıyla topluma benimsetme yoluna gitmişse de, siyasî
bakımdan Avrupa Birliği’ne (AB) karşı bir koz olarak kullandı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın AB’ye karşı mitinglerde sık sık “Bak, kapıları açarım haa!” diyerek,
Suriyelileri bir tehdit unsuru olarak kullandığı, hafızalarımızdaki tazeliğini
koruyor.
7 Eylül 2018 Cuma
Cenaze bayramları…
Anadolu köylerinin yalnızlığını, yapayalnızlığını, babamın
cenazesinde fark etmiştim. Şöyle tuhaf ve sarsıcı bir vesileyle:
Babam, 1974’ten 2008 yılına kadar İstanbul’da yaşamış,
hastalıklar ona ömrünün sonuna yaklaştığını fısıldamaya başladığında, memleketi
Yozgat’a, Sarıkaya ilçesine, Akbucak köyüne, cefakâr ağabeyimin yanına gitmeye
karar vermişti.
Öldüğünde köyüne defnedilmeyi vasiyet etmişti.
Etiketler:
Akbucak köyü,
bayram,
cenaze,
hüzün,
köy,
ölüm,
Sarıkaya ilçesi,
yalnızlık,
yaşlılık,
Yozgat
6 Eylül 2018 Perşembe
Gittikleri yer, iyi bir yer değil
İktidar, AK Parti’li olmayan herkesi dışlayarak, kendince AK
Parti’li olmaya mecbur bırakmaya çalışarak, kendine kötülük ediyor; çünkü bu
politika sonucunda bir kısım insanlar, AK Parti’yi hiç beğenmedikleri halde AK
Parti’li gözükmeye yöneliyorlar.
Bu, AK Parti’nin yola çıkarken tanımlayıp beyan ettiği
kimliği, büsbütün siliyor. Partiyi kimliksizleştiriyor. Parti, riyakâr ve
menfaatçi insanlardan oluşan bir “iş ve işçi bulma kurumu”na dönüşüyor.
Türkiye, sadece AK Parti’lilerin ve MHP’lilerin ülkesi midir?
AK Parti fanatikleri, her eleştiriyi bir saldırı olarak
algılama hatasından bir türlü kurtulamıyorlar. Bu tavır, en fazla kendilerine
zarar veriyor aslında. Eleştirileri cezalandırdıkça, korkunç hatalar devam
ediyor ve iktidar, giderek daha da başarısız hale geliyor…
Eleştirenleri cezalandırmak yerine, eleştirilerden
faydalanmayı deneseler, hem yanlış işler daha kolay düzelecek, hem de toplum
rahatlayacak.
Etiketler:
AK Parti,
bilim ve teknoloji,
CHP,
çevre ve şehircilik,
eğitim,
ekonomi,
fanatizm,
İYİ Parti,
kutuplaştırma,
kültür,
MHP,
Recep Tayyip Erdoğan,
sosyal barış,
SP,
tarım ve hayvancılık
5 Eylül 2018 Çarşamba
Ne olacak, ne yapmalı?
Eldeki verilere göre tahminde bulunacak olursak, ekonomik
krizin önümüzdeki aylarda daha da derinleşeceği öngörüsünde bulunabiliriz. Mevsim
şartları sebebiyle ısınma, giyinme, okul masrafları gibi masraf kalemlerinin çoğalacağı
kış aylarında, hayat pahalılığı daha yakıcı şekilde hissedilecek. Döviz kurunun;
elektrik, doğalgaz, akaryakıt fiyatlarının yükselmesi sebebiyle fabrikalarda
üretim maliyetleri yükseldi. Bu maliyet artışı, kış aylarında iğneden ipliğe
bütün mamullere yansıyacağı için, enflasyon oranı da yükselecek. İflas edip
kapanan iş yerlerinin sayısının artacağı da çok açık…
3 Eylül 2018 Pazartesi
Belediye seçimleri yaklaşırken
Mahallî İdareler Genel Seçimi (yaygın kullanımıyla belediye
seçimleri) yaklaşıyor. İktidar, pek çok bakımdan avantajlı durumda ve ince
hesaplarla ciddi bir hazırlık içinde. CHP ve İYİ Parti, kendi iç meseleleriyle
uğraşmaktan başını kaldıramaz hale gelmiş, bölünüp parçalanmış, hazırlıksız,
şevksiz, heyecansız ve niyetsiz bir görüntü veriyor…
SP ise, başarılı belediyecilik döneminin daha sonra AK
Parti’nin hanesine yazılmış olmasının; ardından da mecrasından ve hedefinden
saptırılmış olmasının talihsizliğini yaşıyor. Parasızlık ve imkânsızlık, çok
önemli ve geçerli bir mazeret; ama halka bir belediyecilik modeli sunması ve
güven vermesi gerekiyor…
Muhalefetin işi çok zor…
Kadrolaşırken
İktidar, kadrolarını oluştururken, “AK Partili olanlar ve
olmayanlar” şeklinde bir tasnif yapmak yerine, liyakatı esas alsaydı, sonuç çok
daha farklı olabilirdi.
Meselâ, CHP’li, SP’li yetkin insanlara gidip, “Sizin AK
Parti’li olmadığınızı, hatta bize çok sert muhalefet ettiğinizi biliyoruz; ama
sizin bunu iyi niyetle yaptığınızı da biliyoruz. Bilginizden, tecrübenizden, zekânızdan
ve yurtseverliğinizden faydalanmak isteriz.
El değiştiren sermayeye ne oldu?
“Sermaye el değiştirmeden iktidar değişmez.” Doğru. AK Parti
/ Erdoğan iktidarı da gerçek bir iktidar değişimi için sermayeye el değiştirdi.
Sermayeyi rakip tarafın elinden aldı, kendisine yakın gördüğü tarafa verdi.
Burada temel mesele şu: El değiştirmesi sağlanan sermaye,
hangi amaçla, hangi alanlarda, ne şekilde kullanılıyor? Har vurulup harman
savrularak talan mı ediliyor, üretime ve dolayısıyla kalkınmaya yönelik olarak
mı kullanılıyor? Cevabı ortada…
Tıkanmışlık
Türkiye, iktidarıyla, muhalefetiyle tıkanmış vaziyette. Her
alanda tam bir tıkanmışlık yaşanıyor. Tıkanmışlık, çözüm üretememek…
Böylesi tıkanma dönemlerinin ardından mutlaka büyük
çalkantılar olur ve uyandığımızda karşımızda yeni bir ekonomi modeli ve sosyal
politikalar buluruz.
Artık kimlerle sohbet edeceğiz?
Biz küçük bir çocukken ezkaza küfürlü bir cümle kuracak
olsak, büyüklerimiz, “Ağzına biber sürerim” diyerek bizi uyarırlardı. Yöntem
çok isabetli olmasa da biz çocuklar, bu ikaz sayesinde, ettiğimiz “ayıp”ın
farkına varır ve mahcup olur, tekrarlamaktan kaçınırdık.
Böylesi ayıplar, gençlik dönemimizde vuku bulmuşsa,
“Utanmıyor musun böyle konuşmaya” şeklinde tepkilerle karşılaşırdık.
Üstelik bizi uyaranlar, sadece annemiz, babamız, abimiz,
ablamız olmazdı. Sokaktan geçen herhangi bir yetişkin, herhangi bir çocuğu,
genci uyarma hakkına ve yetkisine sahipti. “Tamam amca”, “peki teyze” diye
karşılık verdiğimiz büyüklerdi hepsi…
29 Ağustos 2018 Çarşamba
Neredeeeen nereye!...
AK Parti iktidarının ilk yıllarında, “Bir gün gelecek,
devlet dairelerine Erdoğan’ın portresinin asılması mecburî hale gelecek”
denseydi, buna Erdoğan bile inanmaz, karşı çıkardı. Neredeeeen, nereye!...
Çocuklarımız, torunlarımız, tarih kitaplarından okuyacaklar
Bizim son 15 yılda yaşayarak şahit olduğumuz siyasî, ekonomik,
sosyal ve kültürel çalkantıları çocuklarımız, torunlarımız, tarih kitaplarında
hayretler içinde okuyacaklar… Kim bilir neler yazılacak; okuyanlar, kim bilir
neler düşünecekler…
28 Ağustos 2018 Salı
“Ümmetçilik” ve “küreselleşmecilik”
Benim görebildiğim kadarıyla küreselleşme karşıtı ulusalcı, Kemalist, Avrasyacı askerler, Türkiye’deki dinî cemaatleri ve tarikatları, ABD’nin ve İngiltere’nin Türkiye’deki beşinci kol faaliyetleri olarak değerlendiriyorlar.
“Ümmetçi” yaklaşımları, “küreselleşmecilik” ile (Globalizm ile) eşdeğer görüyorlar. Bu sebeple tarikatlara ve cemaatlere George Soros’un uzantıları, emperyalizmin gizli kolları olarak bakıyorlar.
“Aaaa! Meğer domatesi Allah yaratmış!..”
Hatırlar mısınız? Bir dönem, üzerinde Arapça “Allah”
yazısına benzer şekiller görülen domatesler, bal petekleri haber olurdu
muhafazakâr gazetelerde, dergilerde. (Zaman zaman hâlâ da bu tür haberler
yayınlanıyor.)
Bu tür ender görülen ürünler, “Allah’ın varlığına işaret”
olarak değerlendirilirdi.
Etiketler:
Allah lafzı,
Allah yazısı,
bal peteği,
din,
domates,
iman,
inanç,
İslami deliller
“Sağlı sollu” ilerleyelim beyler!...
Dindarların bağnazları, Divriği Ulu Camisi’nin ve
Darüşşifası’nın kapısında, ışık yansımalarının sebep olduğu ve güya “namaz
kılan insan silûeti”ne benzettikleri gölgede bir hikmet ararlar. Oysa o, o
dönemde mimarî açıdan planlanmış bir yansıma olsaydı, adamın başında sarık
olması gerekirdi…
16 Ağustos 2018 Perşembe
Türkiye’nin uluslararası ittifaklardaki yerini ekonomi belirleyecek
Amerika’da Rusya da, “Küresel Sermaye” dediğimiz ve paranın
gücüyle devlet yönetimlerini ele geçiren George Soros benzeri sermayedarlardan
rahatsızdılar.
Putin, istihbarat teşkilatının operasyonuyla devletin başına
geçti ve “Oligark” olarak tanımlanan yabancı sermayedarları Rusya’dan kovdu.
Amerika’da da Trump başa geçerek, Küresel Sermaye’ye savaş
açtı. Başka ülkelere yatırım yapan Amerikalı işadamlarını, sahip oldukları
Dolarlarla birlikte ülkesine dönmeye zorladı. Bir dizi ekonomik operasyon
yaptı.
10 Ağustos 2018 Cuma
Basın özgürlüğü ve ekonomi
Düşünceyi ifade etme özgürlüğünün kısıtlanması, medyada
eleştirel haberlerin ve yazıların yayımlanmasının engellenmesi, ekonomiye nasıl
zarar verir?
Eğer bir ülkede iktidar, ülkesinin yabancı ülkelere muhtaç
hale gelmemesi için fabrikalar kurmak ve üretim yapmak yerine, sermayeyi ele
geçirmek için üretime yönelik olmayan yatırımlara öncelik verir ve bu
yatırımları da sadece kendi taraftarlarına ihale ederse, ekonomi bozulur.
9 Ağustos 2018 Perşembe
SP’de eksik (ya da fazla) olan bir şeyler varsa, onlar nelerdir?..
Merhum Necmeddin Erbakan tarafından ekonomik boyutu “Adil
Düzen” olarak tanımlanan “Millî Görüş” hareketi, bir yönetim modeli olarak üretime
dayalı bir ekonomik yapıyı, üretimden elde edilen gelirin de âdil bir şekilde
paylaştırılmasını esas alıyor.
“Gelir dağılımında adalet”in sağlanabilmesi için,
yöneticilerin ve onları hesaba çekecek olan halkın, birtakım değerlere sahip
olması gerekir. Bunun için de “Önce ahlâk ve maneviyat” sloganını öne
çıkarıyor.
Millî Görüş hareketinin uluslararası ittifaklar açısından en
belirleyici tavrı, keskin bir biçimde ABD karşıtı olması. ABD karşıtı olması, onu
AB’ye kısmen daha yakın bir konuma sürüklese de, “AB’ye üyelik” hedefini de
benimsemiyor.
7 Ağustos 2018 Salı
Bana ne oldu?
Bazen eski arkadaşlar, nezaketen frenlenmiş bir öfkeyle soruyorlar: “Sen
eskiden AK Parti’yi destekler, Erdoğan’ı da çok severdin. Sana ne oldu yahu?..”
Ben de diyorum ki, hep “Sana ne oldu?” diye soruyorsunuz.
Bir kere de “Bize ne oldu?” diye sorsanız… AK Parti, en azından halka sunduğu
ilkeleri, hassasiyetleri ve vaadleri itibariyle eski AK Parti mi? Erdoğan, eski
Erdoğan mı?..
Yapısal reformlar
Gözüken o ki, uygulanması istenen yeni ekonomi modeli her ne
ise, “Yapısal reformlar” adı altında o modelin hayata geçirilebilmesi için
psikolojik zemin hazırlanıyor…
Şahsiyet
Şahsiyetli adam mı arıyorsun? Kıyılara köşelere, viranelere,
harabelere bak; bulabilirsen, artık sadece oralarda bulabilirsin…
Halkın eğilimi ve meşruiyet
Halk, herhangi bir şeyi desteklemek ya da karşısında yer
almak için meşruiyeti esas alıyor. Meşruiyet için temel ölçüsü ise toplumdaki
genel eğilim. Genel eğilimi ise medya belirliyor. Medyanın perişan ve rezil
hali de ortada. Meşruiyet ölçümüz, çiğnenmiş sakız gibi…
Toplumda şiddet eğilimi
Toplumda şiddet eğilimi giderek yükseliyor ve tedbire
yönelik hiçbir teşebbüs gözükmüyor…
24 Temmuz 2018 Salı
Türkiye, nasıl bir akıbete hazırlanıyor?
Tırmanan enflasyon, artan işsizlik, katlanan iç ve dış borç,
yurt dışına kaçan sermaye… Toplumda kutuplaşma, düşmanlaşma, ayrışma… Ekonomik
düzen de sosyal yapı da tarumar ediliyor… “Mülkün (devletin) temeli” olan
adalet çöküyor… Sizce bu güzel ülke, nasıl bir akıbete hazırlanıyor? Göz göre
göre…
Etiketler:
adalet,
dış borç,
ekonomi,
ekonomik kriz,
enflasyon,
iç borç,
işsizlik,
kutuplaşma
Yunanistan’da insanların yanarak ölmelerinden haz almak…
Yunanistan’da çıkan orman yangınlarında 70’in üzerinde insan öldü. Ölü sayısı artabilir. En az bunun kadar büyük bir felâket daha var ki o da, kendilerini “İslâmcı” olarak tanımlayan pek çok kişinin sosyal medyada bu ölümlerden memnuniyet duyduklarını dile getirmiş olmaları…
Yunanistan’da insanların yanarak ölmelerinden vahşice bir
keyif alan, insanlıktan çıkmış olan bu yaratıkların, Müslümanlıkla en küçük bir
irtibatları bile kalmamış demektir.
21 Temmuz 2018 Cumartesi
Türkiye, kendine özgü yeni bir ekonomi modeli geliştiremez mi?
2007 yılında, eski MİT Daire Başkanlarından merhum Prof. Dr. Mahir Kaynak ile gazeteci, şair ve yazar Ömer Lütfi Mete, MPL televizyonunda, birlikte “Satranç Tahtası” isimli bir program yapıyorlardı. Bu programların birinde Mahir Kaynak, Türkiye’nin Dünyaya bakış açısına uygun yeni bir ekonomi teorisi üretmesi gerektiğini dile getirmişti.
20 Temmuz 2018 Cuma
masonluk meselesi
“Masonluk” meselesi, uzun yıllar boyunca Türkiye’de
muhafazakâr / İslâmcı kesimin dilinden düşmeyen araştırma ve tartışma
konusuydu. Son 10-15 yıldır bu konunun büyük ölçüde gündemden düştüğü
görülüyor.
Bu “gündemden düşme”nin sebebi nedir? Masonluk ve masonik
faaliyetler azaldı ve etkisiz hale mi geldi; dolayısıyla bir tehdit olmaktan mı
çıktı, yoksa bu değişimin başka bir sebebi mi var? Bilmiyorum ama merak
ediyorum.
19 Temmuz 2018 Perşembe
Saadet Partisi’ne verilen oylar CHP’ye mi gitti?
24 Haziran seçimleri öncesinde Saadet Partisi aleyhine
kullanılan en etkili iddialardan birisi, “Saadet Partisi’ne verilen oylar CHP’ye
gidecek” iddiasıydı.
Saadet Partisi, 24 Haziran seçimleri sonucunda bu gün TBMM’de
2 milletvekili ile temsil ediliyor. Bunlar, İstanbul Milletvekili Cihangir
İslâm ile Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman. Her iki milletvekili de
seçime CHP listelerinden girmiş ve seçildikten sonra yemin töreninden önce
Saadet Partisi’ne geçmişlerdi.
18 Temmuz 2018 Çarşamba
Muhtemel yeni sarsıntılar
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, doğrudan ve dolaylı
olarak her hâl ü kârda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bütün karar alma
mekanizmalarının başına getirmiş oldu.
Bu durum, Sayın Erdoğan’ı ve sevenlerini hayli memnun ediyor
olabilir; ancak unutmamak gerekir ki her yetki, beraberinde bir de sorumluluk
getiriyor.
Bundan sonra Sayın Cumhurbaşkanının topu atacağı hiçbir
merci kalmadı. Her şeyden ama her şeyden kendisi sorumlu tutulacak. Sadece
başarıların değil, her türlü aksaklığın ve başarısızlığın faturası da artık doğrudan
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kesilecektir…
10 Temmuz 2018 Salı
Bütün yetkiler onda gözüküyor ama
A’dan Z’ye neredeyse bütün yetkiler Cumhurbaşkanına devredildiğine; ama bir kişinin bu kadar alana nüfuz etmeye zaman bulması da mümkün olmayacağına göre, cumhurbaşkanının kararlarını dayandıracağı bilgileri ona kimler verecek? Bu mekanizma, nasıl işleyecek?
6 Temmuz 2018 Cuma
Bu ülke
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “Adalet” yürüyüşü
düzenlediğinde, iktidar çevreleri onu yerden yere vurdu, siyaseten linç etti. Sonra?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yargıtay’ın 150. Kuruluş Yıl Dönümü Sempozyumu’nda şöyle söyledi: “Eğer bir ülkede halk bunalmış ve ellerini semaya
açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse, oradaki yargı sisteminde bir sorun
var demektir.”
5 Temmuz 2018 Perşembe
Başkanlık sistemi
AK Parti seçmeni Tayyip Erdoğan’a olan sevgi ve
güvenlerinden dolayı, başkanlık sistemine toz kondurmuyorlar. Peki Erdoğan’dan
sonra o makama kendilerinin takdir etmedikleri bir isim seçilirse, bütün o
yetkilere itiraz etmeye mi başlayacaklar? Ölçü Erdoğan değil hukuk olmalıdır. Ölçü, kuvvetler ayrımı ve denetleme esası olmalıdır.
Türkiye’de “halk oylaması” ile kabul edilen başkanlık
sisteminde, halkın seçtiği milletvekilleri, bakan olamayacaklar. Bakanlar,
Meclis’in dışından atanacak. Bir milletvekili bakan olarak atanırsa,
milletvekilliğinden istifa etmek zorunda kalacak. Peki neden?.
3 Temmuz 2018 Salı
Göz ardı edilen gerçek
24 Haziran Milletvekili Genel
Seçimi’nde AK Parti, 600 sandalyeli Meclis’e 295 milletvekili gönderebildi.
AK Parti, Ahmet Davutoğlu’nun Genel Başkanlığında girdiği 1
Kasım 2015 seçiminde %49,5 oranında oy almışken, Recep Tayyip Erdoğan’ın Genel
Başkanlığında girdiği 24 Haziran seçiminde %42,5 oranında oy aldı…
30 Haziran 2018 Cumartesi
CHP seçmeni ne kadar akıllı?
Türkiye’de “sol” çevrelerin, özellikle AK Parti seçmenlerini
sık sık “koyun” olmakla suçladıkları malûm. Sol çevrelerin, bu ithamla; AK
Parti seçmenlerinin olayları sorgulamadan parti söylemlerine kayıtsız şartsız inanmalarını,
parti talimatlarına kayıtsız şartsız riayet etmelerini, zarar gördükleri bazı
hükümet icraatlarını bile sırf parti taassubu sebebiyle desteklemelerini yahut
tepki göstermeyip sessiz kalışlarını kastettikleri de bilinir. Doğrusu, pek de
haksız sayılmazlar; ancak acaba benzer konularda kendi seçmenleri ne
durumdadır?
Etiketler:
24 Haziran seçimleri,
AK Parti,
Anadolu Ajansı,
CHP,
Erdal Aksünger,
Kadri Gürsel,
koyun,
Mansur Yavaş,
Melih Gökçek,
Ruhat Mengi,
seçim hileleri,
seçmen niteliği,
uçucu mürekkep,
YSK
Allah, hepimizin akıl sağlığını korusun
Bu gün vefat eden ve 27 dil bilen İslâm Bilimleri Tarihçisi
Prof. Dr. Fuat Sezgin, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin ardından üniversiteden
atılan bilim adamlarından biriydi... Ah bu ülke, ah bu ülke!.. Allah, hepimizin
akıl sağlığını korusun…
Etiketler:
27 Mayıs 1960 askeri darbesi,
adalet,
askeri darbeler,
basın özgürlüğü,
bilim ve teknoloji,
düşünce ve ifade özgürlüğü,
ekonomi,
hukuk,
insan kaynakları,
İslam Bilimleri Tarihi,
patates,
Suriye
25 Haziran 2018 Pazartesi
Saadet Partisi’ne oy verdim; hiç pişman değilim
Seçim gününden önce, 24 Haziran gecesi yayınladığım yazımda, “24 Haziran akşamı, hiçbir şekilde “hayal kırıklığı” yaşamayacağım; çünkü hayal kurmadım” diye belirtmiştim.
O yazımda, “muhalefet liderlerinin toplumu değiştirme gücünden önce, toplumun kendini değiştirme eğiliminin hangi seviyede olduğunu gözlemeye çalıştığımı” belirtmiş, AK Parti seçmeninde böyle bir “kendini hesaba çekme” eğilimi görmediğimi kaydetmiş ve “24 Haziran akşamı bir iktidar değişimi gerçekleşirse bu, benim için sürpriz olacak” demiştim. Saadet Partisi için de şunu kaydetmiştim: “Saadet Partisi’nde şu aşamada olağanüstü bir başarı beklemiyorum. Henüz yeni yeni toparlanıyor çünkü.”
24 Haziran 2018 Pazar
Desteklemem için kazanması gerekmiyor
24 Haziran akşamı, hiçbir şekilde “hayal Kırıklığı” yaşamayacağım; çünkü hayal kurmadım. Şu sebeple:
Ben, muhalefet liderlerinin toplumu değiştirme gücünden önce, toplumun kendini değiştirme eğiliminin hangi seviyede olduğunu gözlemeye çalıştım. Doğrusu ve ne yazık ki, o istikamette çok belirgin işaretler görmedim.
9 Haziran 2018 Cumartesi
Bülent Arınç’a göre Gül’ün çatı adaylığı ham bir hayaldi
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın Habertürk’te 8 Haziran’da yayınlanan
“Gerçek Fikri Ne?” programında, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün muhalefetin
ortak adayı olarak gösterilmesi teşebbüsüne dair değerlendirmelerini dinledim.
3 Haziran 2018 Pazar
Satranç tahtasında stratejik hamleler
Muharrem İnce-Tayyip Erdoğan polemikleri çoğaldıkça, 24 Haziran seçimleri bir sağ-sol yarışına dönüşüyor. Bu, tam da AK Parti iktidarının istediği ve el altından kurguladığı bir kamplaşmaydı; zira Türkiye’de sağ-sol oranı genellikle %70’e %30’dur. Erdoğan, bunun peşinde…
Çünkü “sağ seçmen”, son tahlilde “Erdoğan yönetimi kötü de
olsa, ‘din düşmanı’ sol bir partiye asla oy veremem” diye düşünür. Bu düşünce,
sağ oyların AK Parti’de toplanmasına sebep olur.
2 Haziran 2018 Cumartesi
Söyle, nereye gidiyorsun evlât?..
Evet; tarih tekerrürden ibaretmiş… Korkunç bir “Fetret Devri”
yaşıyoruz. Bu sürecin asıl vahim tarafı şu ki, dindar, muhafazakâr insanlar, Fetret
Devri yaşamakta olduğumuzun farkında değiller…
Diğer taraftan İslâmcılar, bir bakıma da “Lâle Devri”
yaşıyorlar. Kötü bir âkıbete yaklaşmakta olduğumuzun üzerini örten bir zevk u
safa dönemi… Lâle Devri’nde hiç olmazsa estetik seviye yüksekti. Şimdi estetik
seviye de yok. Artık şehirleri de güzelleştiremiyorlar…
Mesele sadece ekonomik yapıdaki sarsıntıyla sınırlı kalmış
olsa, dersiniz ki, “Olabilir böyle şeyler; her devletin zor zamanları olur. Bütün
ülkeler çalkantı yaşıyor. Çalışır, zamanla düzeltiriz.” Ama mesele bundan
ibaret değil.
“Kürt sorunu” nedir?
Eğer Türkiye’nin gerçekten “Kürt sorunu” diye tanımlana gelen
bir meselesi varsa, şu soru net olarak cevaplanmalıdır: Kürt vatandaşlarımız,
devletten tam olarak ne istiyorlar? Bunu açık ve net olarak madde madde
sıralamalıdırlar. Tabii, “Kürt sorunu”ndan bahseden partiler de…
1 Haziran 2018 Cuma
İyi niyetli uyarılara kulak verdiniz mi ki şimdi şikâyet ediyorsunuz?
AK Parti fanatikleri, Saadet Partisi’ne “Siz, nasıl olur da muhafazakâr bir iktidarı devirmek için solcularla işbirliği yaparsınız? Siz, hain misiniz?” diyerek tepki gösteriyorlar.
Birincisi, ülkeyi mevcut iktidardan daha iyi
yönetebileceğine inanan her siyasî parti, iktidar olmak için çaba gösterir. Bu,
bütün dünyada meşru ve yasal bir çabadır. (Günah da değildir…)
İkincisi, Millet İttifakı, bir “koalisyon hükümeti” kurma
teşebbüsü değil, haksız bir uygulama olan %10’luk seçim barajını aşmak için
bulunmuş bir yöntemdir. Seçim ittifakına imkân sağlayan kanun da iktidar
tarafından çıkarılmıştır.
21 Mayıs 2018 Pazartesi
Türkiye, Ortadoğu ve Rusya’ya karşı Batı’nın bir muhafızı mı?
AK Parti iktidarı, özellikle seçim dönemlerinde seçmenlere, ‘bütün büyük Batı devletlerinin kendisine ve iktidarına saldırdığı, kendisinin de Batı ile savaştığı’ görüntüsü verecek bir strateji izliyor. Oysa AK Parti iktidarı, verdiği bu görüntünün tam tersine, ABD’nin, İsrail’in, İngiltere’nin ve NATO’nun bölgesel ve küresel menfaatleriyle ciddi ölçüde çatışan hiçbir adım atmıyor. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son İngiltere ziyareti de, Batı ile olabildiğince uyumlu olduğunu bir kere daha ortaya koydu. İngiltere basınında yer alan değerlendirmeler de, iktidarın devamının İngiltere’nin stratejisine uygun olduğunu dile getiriyor.
28 Nisan 2018 Cumartesi
Bu bir insanlık sınavı değilse herhalde bir kâbus olmalı
Şahsî hırslara dayalı hararetli tartışmaları, hakaretleri,
küfürleri, seviyesiz suçlamaları bir tarafa bırakalım ve memleketin siyasî
fotoğrafını görebilmek için, parçaları birleştirmeye çalışalım.
Ortada oldukça tuhaf bir durum var:
23 Nisan 2018 Pazartesi
Gidin artık Sayın Cumhurbaşkanım; lütfen gidin artık…
Etiketler:
24 Haziran seçimleri,
adalet,
AK Parti,
cumhurbaşkanı seçimi,
çevre ve şehircilik,
Dombra,
eğitim,
ekonomi,
erken seçim,
kutuplaşma,
kültür,
Recep Tayyip Erdoğan,
tarım ve hayvancılık,
yargı
Normal
Türkiye normalleşsin artık. Bıktık bütün anormalliklerden! Normal düşünen, normal yaşayan sağlıklı bir toplumda, normal bir ülkede, normal bir vatandaş olarak yaşamak istiyorum. İnsanlara hiç yoktan sıkıntılı yıllar yaşatan anormal siyaset magandalarının da cezalandırılmalarını...
Kim yapıyor bütün bunları?
‘Cumhur İttifakı”, muhalefeti de kendi aralarında ittifak kurmaya zorladı, hatta mecbur bıraktı. Kalbur üstü bütün muhalefet partileri ittifak kurarlarsa, %10 seçim barajı kanunen hâlâ yerli yerinde dursa da fiilen ortadan kalkmış olacak. O halde ‘Cumhur İttifakı’ aslında bütün partilerin temsil edildiği bir Meclis oluşması için hayata geçirildi de, 15 yıllık AK Parti iktidarının bundan haberi mi yok? Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi oldukça renkli bir Meclis mi çıkacak karşımıza? Tam da 22 Nisan’da, yani 23 Nisan’a, TBMM’nin açılışının yıldönümüne hazırlanmış gibi yaşadığımız sürpriz gelişmeler...
Etiketler:
24 Haziran seçimleri,
ABD,
AK Parti,
CHP,
cumhurbaşkanı seçimi,
derin devlet,
halk,
İngiltere,
Meclis-i Mebusan,
meşrutiyet,
MHP,
Osmanlı İmparatorluğu,
seçim barajı,
seçim ittifakı,
SP,
TBMM,
TSK
Artık her vatandaşın bir medyası var
Yıllar önce, siyasî / ideolojik, veya dînî / sosyolojik hangi sosyal katmana mensup olurlarsa olsunlar, az çok okuyup yazan bütün gençlerin ve yetişkinlerin gönlünde yatan aslan, bir dergi ya da gazete çıkarmak olurdu. Çoğu zaman kendilerine mâlî destek sağlayacak “hayırsever bir zengin” bulamazlar, küçük bütçeli reklamlar vererek ya da abone olarak kendilerine katkı sağlayacak esnafın, arkadaşların, dostların kapılarını çalarlardı… Umutsuz hayallerle çalınan kapılardan da çoğu zaman para yerine nasihat alınarak dönerlerdi… Gençler, “dava adamı” bildikleri zenginlere veryansın eder, kendi yağlarıyla nasıl kavrulacaklarının hesabını yapmaya başlarlardı…
Etiketler:
baskı teknolojileri,
blog,
dergi,
facebook,
gazete,
instagram,
internet,
matbaa,
medya,
sosyal medya,
twitter,
wifi,
You Tube
22 Nisan 2018 Pazar
İktidar haber veriyor: Deprem gibi bir ekonomik kriz geliyor
Şimdi, seçmenlerine yaklaşmakta olan bir krizi haber veren iktidar, bu krizi engelleyebilecek mi? Ne değişecek de engelleyecek? Kadrolarını değiştirse bile, politikalarını ve 15 yıllık yönetim zihniyetini de değiştirecek mi? Sayın Erdoğan, “Başkanlık sistemine geçince karar alma süreçleri hızlanacak. Ben de kararname çıkarma yetkisine sahip olacağım için, bürokratik oligarşiye takılmadan, kararnamelerle işleri hızlandıracağım” diyor. Hangi işleri? Ne yapmak istedi de kim engel oldu Sayın Erdoğan’a? Engel olmaya kalkanların başlarına neler geldiğini de görüyoruz. O halde ne değişecek?..
Etiketler:
2019 seçim süreci,
24 Haziran seçimleri,
başkanlık sistemi,
cumhurbaşkanı seçimi,
darbe,
Devlet Bahçeli,
ekonomik kriz,
erken seçim,
Erol Mütercimler,
MHP,
Recep Tayyip Erdoğan
15 Nisan 2018 Pazar
Cumhurbaşkanı Erdoğan, karşılaşma öncesi stadyumdan “güzel bir ses” istedi, 50 bin kişi “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırdı
Sayın Erdoğan’ın akıl almaz hatalarını izlemeye devam ediyoruz… Son olayın nasıl geliştiğini özetleyeyim:
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, Süper Lig’de Galatasaray-Başakşehir arasında oynanan futbol müsabakası
öncesi, AK Parti Başakşehir İlçe Kongresinde, tribünlerdeki gençlere şöyle seslendi:
“Başakşehir stadyumunu doldurmaya hazır mıyız? Hah! Bak,
aniden bir sürpriz yaparım, Başakşehir’in bir maçına gelirim, ondan sonra orada
tribünleri boş görürsem, olmaz. Bir de bu akşam meselâ güzel bir ses gelirse,
tadına doyum olmaz, değil mi? Gelir mi gelir; hiç belli olmaz.”
Etiketler:
futbol,
Galatasaray Spor Kulübü,
İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü,
kamplaşma,
kutuplaşma,
Meral Akşener,
Mustafa Kemal,
Recep Tayyip Erdoğan,
siyaset,
siyasi ayrışma,
spor ve siyaset
14 Nisan 2018 Cumartesi
O varken başka hiç kimse yoksa, Türkiye nasıl var olacak?
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni temsil eden, “Başkomutan”
unvanına sahip bir isim olarak Sayın Erdoğan, aynı zamanda “AK Parti Genel
Başkanı” sıfatını taşıyor ve devleti temsil eden kimliğini, bırakın il
kongrelerini, ilçe kongrelerinde eritiyor, yok ediyor… AK Parti’nin İl
Başkanları, İlçe Başkanları, Belediye Başkanları yok mu? Var elbette; ama o
varken, adeta başka hiç kimse yok… Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir “parti
devleti” midir? “O varken başka hiç kimse yok” ise Türkiye, nasıl var olacak?..
Bir ülke, tek bir kişiyle gelişebilir mi?..
12 Nisan 2018 Perşembe
Külünk’ün ‘diploma’ çıkışı, 28 Şubat davası için bir gözdağı mı?
Bu durumda, ‘acaba’ diyorum, ‘Avrasyacı / ulusalcı cephe, “28 Şubat Davası’ndan askerlere mahkûmiyet kararı çıkarsa, buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasının sahte olduğuna dair iddialar yargıya taşınabilir ve Erdoğan görevden alınabilir” şeklinde üstü kapalı bir tehditte bulunuyor, bir gözdağı mı veriyor?..’
***
11 Nisan 2018 Çarşamba
Bir cumhurbaşkanı, bunu neden yapar?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, malûm, aynı zamanda AK
Parti’nin Genel Başkanı. Partisinin 10 Nisan tarihli grup toplantısında
konuşmasını yapıyor. Konuşması bitmek üzere. Birden bire sözlerine ara veriyor
ve “İsmet Bey, bir dakika sizi buraya alalım” diyerek, Millî Eğitim
Bakanı İsmet Yılmaz’ı kürsüye çağırıyor. Bakan Yılmaz kürsüye çıkarken,
partililer Erdoğan’ın bir vesile ile ona iltifat edeceğini düşünmüş olacaklar
ki, alkışlamaya başlıyorlar. Bakan Yılmaz, kürsüye çıkıyor. Genel Başkan
Erdoğan, mikrofonlardan biraz uzaklaşarak, alçak sesle Bakan’a bir soru
soruyor, Bakan da tedirgin bir şekilde cevap veriyor. Onlar aralarında
fısıldaşırken, salondaki partililer birbirlerine “Ne oldu, ne var? Bir sıkıntı
mı var? Mesele nedir?” der gibi bakıyorlar…
9 Nisan 2018 Pazartesi
Hareketli günlerin, sarsıcı gelişmelerin eşiğindeyiz
![]() |
Ruhani-Putin-Erdoğan |
Çok yakında, oldukça hareketli günler ve hatta belki de
sarsıcı gelişmeler yaşayacağımız anlaşılıyor. Neden böyle düşündüğümü
açıklayayım:
13 Nisan’da “28 Şubat Davası”, 26 Nisan’da da “Ergenekon
Davası” görülecek. Tarafların beyanlarına ve uluslararası alandaki gelişmelere
bakılırsa, bu iki davanın sonucu, Türkiye’de ulusalcı çevrelerle iktidar
arasındaki ilişkilerinin âkıbetini de belirleyecek. Daha açık ifade etmek
gerekirse, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e ve onun “Aydınlık”
grubuna yakın ulusalcı “sivil ve askerî bürokrasi” ile iktidar arasındaki
işbirliğinin devam edip etmeyeceği ortaya çıkacak. Bunu belirleyecek daha önemli
bir turnusol kâğıdı ise, Esad yönetiminin Doğu Guta’da kimyasal silah
kullandığı iddiası konusunda iktidarın nerede duracağı olacak. ABD ve NATO’nun
yanında mı, Rusya, İran ve Suriye’nin yanında mı? ABD’nin yanında yer alırsa
Avrasya ittifakı çatırdayacak, Suriye ve Rusya’nın yanında yer alırsa da NATO’yu
karşısına almış olacak…
Etiketler:
28 Şubat,
28 Şubat davası,
ABD,
AK Parti,
Avrasya ittifakı,
Doğu Perinçek,
Ergenekon davası,
İngiltere,
İran,
kimyasal silah,
NATO,
Rusya,
Sergey Skripal,
sinir gazı,
suikast,
Suriye
6 Nisan 2018 Cuma
Anormallik sorgulaması
ABD’nin PKK’sı, AB’nin PKK’sı, İngiltere’nin PKK’sı,
Rusya’nın PKK’sı… PKK’nın Avrupa Konseyi binasına saldırması, PKK açısından da
tutarsız değil mi? O halde, saldıranlar kimin PKK’sı ve hedeflenen siyasî sonuç
ne olabilir?..
Etiketler:
AB,
ABD,
Avrupa Konseyi,
İngiltere,
PKK,
Rusya,
terör saldırısı
4 Nisan 2018 Çarşamba
AK Parti’yi FETÖ sanığı haline getirecek taşlar döşeniyor mu?
FETÖ davalarının işleyişine dair birtakım gelişmeleri bir araya getirdiğimizde, bu davaların varacağı yer ve AK Parti iktidarının muhtemel akıbeti konusunda ilginç ipuçları çıkıyor ortaya.
Bunlar, eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve eski
İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın hapis cezasına çarptırılmalarının
gerekçeleri, AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın gündeme getirdiği
“FETÖ borsası” iddiası, bu iddiaya AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati
Yazıcı tarafından gösterilen tepki, Devlet Bahçeli’nin bu konuda yaptığı
yorumlar ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, AK Parti Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “FETÖ’nün bir numarası” ilân etmesi şeklinde sıralanabilir.
Kısaca açıklamaya çalışalım:
Etiketler:
ABD,
AK Parti,
Ali Aktaş,
Devlet Bahçeli,
FETÖ borsası,
FETÖ'nün siyasi ayağı,
Hüseyin Avni Mutlu,
Hüseyin Çapkın,
Kemal Kılıçdaroğlu,
Recep Tayyip Erdoğan,
Şamil Tayyar,
yargı
Sıra “15 Temmuz’un siyasî ayağı”na mı geldi?
Eğer Devlet Bahçeli’nin sözlerinin satır aralarını doğru okuyabildiysem, önümüzdeki dönemde “darbenin siyasî ayağı” konusunda birtakım gelişmeler yaşanabilir... Eğer öyle olacaksa bu, sürprizlerle dolu bir sürecin başlaması demektir...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 3 Nisan 2018 tarihli
grup toplantısında “FETÖ ile mücadele” konusunda söyledikleri, dikkat
çekiciydi.
Bahçeli’nin konuşmasından bazı kısımlar, kısaltılmış olarak
şöyle:
2 Nisan 2018 Pazartesi
Hulusi Akar’a operasyon
Dünkü kamuflajlı karakol ziyaretindeki münasebetsizliklerin, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın bilgisi ve müdahalesi dışında organize edildiği, maksadının da Akar’ın Zeytin Dalı Harekâtı’yla yükselen prestijini sarsmak olduğu anlaşılıyor… Akar, o hengâme içinde bir şeylerin ters gittiğini fark etti; ama yanında Cumhurbaşkanı olduğu için müdahale edemedi. Belli ki bu, Akar’a karşı olumsuz bir kamuoyu oluşturmak için düzenlenmiş psikolojik bir operasyondu… Siyasetçiler de kullanılmış oldular…
Org. Hulusi Akar’ı kimler neden itibarsızlaştırmak istiyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askerî kamuflaj giyinerek,
gazeteciler, sporcular ve şarkıcılarla birlikte, Oğulpınar Hudut Karakolu’nu
ziyaretinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın yanında sergilenen
laubalilik ve düzensizliklerin, Akar’ın prestijini zayıflatacak bir kurguya
dönüştürülmesi, hiç de tesadüfî gözükmüyor. “Sivil organizasyon”, bir kliğin
tuzağına düşmüş olabilir… Bazı konukların tartışmalara sebep olacak netameli isimlerden
seçilmiş olması ve saire… Bu, bir psikolojik operasyona benziyor... Ciddiyetle
sorgulanmalıdır…
Etiketler:
cep telefonu,
Genelkurmay Başkanlığı,
Hulusi Akar,
İbrahim Tatlıses,
klik,
Oğulpınar Hudut Karakolu,
psikolojik harekat,
Recep Tayyip Erdoğan,
Sibel Can,
TSK,
Türk Silahlı Kuvvetleri
1 Nisan 2018 Pazar
Erdoğan’ın “Ya sev, ya terk et” söylemine savruluşu
Şimdi, bu tavrın ifadesi olarak aynı tepkiyi iktidar, başka kelimelerle dile getiriyor; ama yaklaşım tarzı aynı: “Ya sev, ya terk et!..” MHP ile ittifak, MHP’nin eski sloganlarının AK Parti’de nüksetmesine mi sebep oluyor? Ya vatandaşlar da seçimlerde iktidara, “Ya vatandaşlarını bir bütün olarak sev, ya da iktidar makamını terk et!” derlerse?..
31 Mart 2018 Cumartesi
Türkiye, Afrin’i vali yardımcısıyla yönetecek
![]() |
Afrin Kurtuluş Kongresi Gaziantep'te yapıldı |
Türkiye, “Zeytin Dalı Harekâtı” ile terör örgütü PKK / PYD’den
kurtardığı Afrin’i, Türkiye’den atanan vali yardımcılarıyla yönetecek.
“Bağımsız Kürt Rabıtası” isimli kuruluş, Afrin’in yeniden
inşası ve Afrinlilerin köylerine tekrar dönmeleri için, Türkiye’nin Afrin şehir
merkezinde kontrolü sağladığını duyurduğu gün, Gaziantep’teki bir otelde “Afrin
Kurtuluş Kongresi” düzenledi.
Basına kapalı olarak yapılan kongreye, terör örgütü YPG / PKK’nın
zulmünden kaçan Kürt, Arap, Alevi ve Ezidi 100’e yakın Afrinli katıldı. Bunların
arasında, Türkiye’deki ve Avrupa’daki bazı Afrinlilerin de olduğu kaydediliyor.
Kongrede, 5 yedek üyeyle birlikte 35 kişiden oluşan Yerel Kent Meclisi üyeleri
seçildi. Meclis üyelerinin 24’ü Kürt, 8’i Arap, 1’i Alevi, 1’i Ezidi ve 1’i de
Türkmen.
Kongre, Afrin’in güvenliğinin askerler tarafından değil
polisler tarafından sağlanmasını istiyor. Bu amaçla, gönüllülerden oluşan bir
polis teşkilatı kurulacak.
Bağımsız düşünmek
Kavgalarımızın büyük bir çoğunluğu, başkalarının bizim için
hazırladıkları kurguların sonucudur. Bize (topluma), farkında olmadığımız
yöntemlerle, “Şunu seveceksin, şundan da nefret edeceksin” derler ve biz yine
farkında olmadan onların talimatlarına göre kavga ederiz…
29 Mart 2018 Perşembe
İktidarın endişesi giderek çoğalıyor
Gözüktüğü kadarıyla AK Parti iktidarı, ABD desteğiyle
dengelenmeyen bir Rusya ittifakında yer alması hâlinde, AK Parti’nin kendilerine
karşı tamamen savunmasız hale geldiğini gören Avrasya ittifakı tarafından iktidardan
devrilmek isteneceğini görüyor. Bu sebeple, ABD ile ilişkilerini düzeltmeye
çalışıyor. Ne var ki, birçok alanda gücü eline geçiren çevreler, iktidarın ABD
ile yakınlaşmasına izin vermiyor. İktidar da artık onları bir çırpıda
aşabilecek güçte değil. Derinlerde ortalık toz duman. İktidarın endişesi
giderek çoğalıyor…
27 Mart 2018 Salı
Bu ülkede devlet dayağı yememiş tek bir sosyal tabaka kaldı mı?
![]() |
Kendi kendini dövmek |
Sizce bu hata şimdi de yapılmıyor mu?
![]() |
Prof. Dr. Mahir Kaynak |
Eski MİT Daire Başkanı merhum Prof. Dr. Mahir Kaynak, istihbaratta insanların ideolojilerine göre tasnif edilmelerinin ve ideolojilerin de iyi-kötü diye ayrılmalarının yanlış olduğunu söyler, bunu da şöyle açıklardı:
“Halbuki istihbarat teşkilatının görevi, yabancıların operasyonlarını bulmaktır. Yani, sizin “iyi” olarak kabul ettiğiniz bir ideolojinin arkasına da saklanabilirler. Meselâ bu güne kadar darbeyi hep Atatürkçülük adına yaptırdılar; fakat onlar da (Amerikalılar da) içindeydiler… Ve biz, oturduk komünizm (ile mücadele) peşinde koştuk. Oysa Türkiye’de komünist yoktu....
Etiketler:
ABD,
Atatürkçülük,
darbeler,
ideolojiler,
istihbarat,
komünizm,
Mahir Kaynak,
MİT
26 Mart 2018 Pazartesi
Kim kime darbe yapar, kimler tasfiye edilir?
Gözüktüğü kadarıyla, ittifaklardaki belirsizliğe İngiltere’nin müdahalesi son verecek. İngiltere ile Amerika mutabakata varmış gözüküyor. Rusya’ya karşı Almanya ve Fransa da bu ittifaka katılırsa, sizce Türkiye yine Avrasya ittifakına yönelmeye devam eder mi? Ufukta yine ABD ittifakı gözüküyor… Eğer böyle olursa, başka cepheden yeni bir tasfiye dalgası daha geliyor demektir...
Erdoğan’ın Atatürkçü / Kemalist / laik yargı hassasiyetine dair endişesi
Bu cümleler arasındaki “Buralara nasıl geldiğimizi de
iyi bileceğiz” cümlesi, geçmişte yaşadıkları yargı müdahalelerini ima ediyor.
Yıllar sonra ilk kez Erdoğan’ı, laik yargı müdahalesi ihtimaline karşı açık bir
tedirginlik içinde, tedbirli ve temkinli bir duruş sergilerken görüyoruz. Bu
küçük ayrıntı, tabanın henüz farkında olmadığı bir değişimin varlığına işaret
ediyor… Belli ki Erdoğan farkında; ama bu tehlikeyi tabana fazla yansıtıp
tedirgin etmek istemiyor…
Bu küçük ayrıntılar, Atatürkçü / Kemalist / laik
hassasiyetin yargıda giderek baskın hâle gelen yansımaları değil mi? Gençlerin
önce “minareler süngü” mısralarını, ardından da koro halinde ayetleri Arapça aslından
okumaları, Erdoğan’ı tedirgin ediyor…
24 Mart 2018 Cumartesi
Erdoğan’ın üslûbu ve “yeni siyaset”
![]() |
Şakir Yücel Karaman Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'a bilgi verirken |
AK Parti Güngören İlçe Kongresi’ne katılan AK Parti Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasının video kaydını
izliyorum. Erdoğan, tribünlerdeki gençlerin durmaksızın toplu olarak atmakta
oldukları sloganlar eşliğinde konuşmasını sürdürüyor. O konuşuyor, gençler
susmuyorlar. Yani, aslında Erdoğan’ı dinlemiyorlar.
22 Mart 2018 Perşembe
21 Mart 2018 Çarşamba
Şartlar olgunlaştırılıyor
Olacak olan her ne ise, her seferinde olduğu gibi yine göstere göstere geliyor... Şartlar olgunlaştırılıyor... Kışkırtıcı ajanlar sahada...
20 Mart 2018 Salı
Bahçeli’nin gündemi
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, şu konularda ne
zaman bir söz söyleyecek?: Ekonomi, eğitim, bilim ve teknoloji, tarım ve
hayvancılık, çevre ve şehircilik, kültür ve sanat…
19 Mart 2018 Pazartesi
Ortalık toz duman
Birtakım haberlerin ve birtakım siyasî / askerî beyanatların satır araları okunduğunda görülüyor ki, Türkiye’yi önümüzdeki dönemde büyük çalkantılar bekliyor. Bu, güç odaklarının, devlerin savaşı… Henüz gün yüzüne çıkmış olmasa da, derinlerde ortalık toz duman…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)